Başlığı okuyupta, Şafak Sezerle 24 Temmuz Baın Bayramının ne alakası var? Diye sorguluyarak düşüne biliriz. 23 Temmuz günü ana akım yazılı ve görsel medyanın birinci sayfadan yer verdiği haber “gezi direnişçisi” Şafak Sezer’in “sanatçı” arkadaşlarıyla birlikte başbakanın katıldığı bir iftar yemeği sonrası başbakanın yanıa giderek (diz çökerek) Gezi eylemlerine katıldığı için özür dilediği ve bu haberin sosyal paylaşım ağlarında gördüğü tepkiyi dillendiriyordu.
      Tam da basında sansür’ün kaldırılmasının anıldığı bu günlere denk gelen haber iktidarın gölgesinde kalan basın ile basın meslek ilkelerine sahip çıkan basın arasındaki farkı görmemize vesile olması bakımından sevindiricidir. Ancak “majestelerinin yeni soytarısı” sıfatını içtenlikle kabul eden Şafak Sezer için bir iki cümle yazmadan “basın bayramı” konusuna geçemiyeceğim.    
     Okumalarımızdan ve deneyimlerimizden Gezi direnişi gibi direnişler toplumun tüm katmanlarını ve bireylerini kendi girdabına alarak direnişin merkezine çeker. Bu çekim sırasında sayısız kahramanları kendine çekecebileceği gibi Şafak Sezer gibileride kendine çekebileceğini bile billiyoruz. Ve fakat yine biliyoruz ki bu tiplerin yanlışlıkla ayak bastıkları,”bi uğrayıp geçtikleri” direnişten bu yolla ayaklarını çekmeleri küçük hesapları açısından kendilerine ancak “majestelerinin soytarısı” ünvanını kazandıracaktır.
      Tüm gören göz ve duyarlı yürekler için Şafak Sezer, Başbakan Erdoğan´nın karşısında ezikliğin simgesi haline gelmiştir. “İftarda el öpmeye yeltenip, özür dileyen” Sezer Gezi eylemlerinde görünmüş olmanın pişmanlığını dile getirmiş oldu. Güce yaslanmayı herşeyin üzerinde tutan bu anlayış yalakalanma ve omurgasız olma hailnde öte bir şey değildir. Sezergiller kaypaklığının teorisini  “Bir insanı sevmek döneklikse, ben başbakanımı seviyorum. Ne ak partiden anlarım, ne de siyasetten... Kişileri sevmek emek ister” yollu söylemlerle yapsa da inandırıcılığı kalmamıştır.
       Kendisini eleştirenlere "Delirttiniz lannnnnn beniiiiii" diyen Sezer milyonlarca emekçiye sırt çevirmiş olmanın ceremesini çok çekecektir. Şafak Sezer şahsında bu yolun yolcuları bu türden “biat” etmelerin tarihe geçeceğini bilerek hareket etmeleri gerekir. Tarihe kayır düşmenin en genel geçer yolu basında bu türden haber ve yorumların en objektif şekilde yer almasından  geçtiği için “basına sansürün kaldırıldığı” gün olan 24 Temmuz günü Şafak Sezer haber ve yorumlarını “pas” geçmek yada görmezden gelmek güce yaslamanın bir başka boyutunu göstermesi bakımından önemlidir.
      Ülkemizde gazeteciler ve gazetecilik mesleği iktidarın bu güne kadar görülmemiş baskısı altındadır. 60 dan fazla gazetecinin haksız ve hukuksuz  şekilde cezaevlerinde tutularak cezalandırılması yetmiyormuş gibi iktidarın beğenmediği, kendinden görmediği,muhalif kabul ettiği gazeteciler yazarlar topluca işten atılıyor, istifaya zorlanıyorlar yada yaşamları bir biçimde dahada zorlaştırılıyor. TMSF gibi kurumlar da kullanılarak gazetelere, televizyonlara el konulup iktidara yakın isimlere teslim edilmekte, muhabirler, yazarlar işsizliğe mahkum edildiği bu bu günlerde 24 Temmuz Basın Bayramını kutluyoruz.
      Gezi eylemleri sürecinde de medya sektörü bir elin parmağını geçmiyecek denli az sayıdaki kuruluş dışında kötü  sınav vermiş, habercilikten uzaklaşmış “üç maymunu oynadığının” hep birlikte tanığı olduk. Gezi Direnişi ve devamında  hem iktidarın hem çalıştıkları medya  kurumlarının yönetimlerinin baskısına karşın “habercilik” yapmakta “direnen”  gazetecilerin işten atıldığına da,  istifaya zorlandığına da tanıklık ettik
     Basında sansürün kaldırılması olarak anılan ve “bayram” olarak kutlanan 24 Temmuz günü ülkemizde basın, düşünce ve ifade özgürlüğü görülmemiş düzeyde baskı ve tehdit altında olduğunu işten atılmayanların anlattığı “otosansür” uygulamalarından biliyorum.Ülkemizi yöneten AK Partisi iktidarı kendinden önceki iktidarlara rahmet okutacak denli uygulamalarla gazeteleri, televizyonları, gazetecileri  kendilerine bağlı kurumlar gibi görmekte, gazeteleri, televizyonları ve gazetecileri son aşamada “komedyenleri” de dahil iktidarlaştırmakta ısrar etmektedir.
       Bence bu yol çıkmaz bir  yoldur.İktidarı demokrasiye, insan haklarına, basın , düşünce ifade özgürlüğüne saygılı olmadan ayakta kalma durumu sınırlı sürelerde mümkün olup eninde sonunda bu baskılama zıddını yaratarak baskılamayı yaratanı al aşağı eder.  Geçmişimizde de  gazetecileri baskı altında tutmaya, basın özgürlüğünü yok saymaya kalkan siyasi iktidarlar olmuştur ve fakat hepsi bugün ayıplanmakta, onursuz şekilde anılmakta ve lanetlenmektedir. Bu günlerde emekçi halkımıza sırtını dönen iktidara yaslanan basın mensupları, kuruluşları ve kendini sanatçı zanneden Şafak Sezergillerde ilerki yıllarda ayıplanıp,onursuz şekilde anılarak lanetneneceklerini bilmelidirler.