Ölümünün 9.yılında Âşık Mahsuni Şerif ezilen halkın dili olmaya devam ediyor. Âşıklar, ozanlar yaşanmış olan ve yaşanmaya devam eden dilin, kültürün ve bu kültürün güçlendirdiği toplumsal dinamizmin taşıyıcısı ve aktarıcısıdırlar. Âşıkların, Ozanların beslendikleri kaynak içinde yaşadıkları toplumların öz damarlarıdır. Ozan Mahsuni Şerif’te bence Aşık,Ozan geleneğinin en önemli halkalarından  biridir, o eşsiz eserleri bizlere aktardığı için ona sonsuz minnettarlığımı belirtir,kısaca öz geçmişini hatırlatmak isterim..
 
        “Mahsuni Şerif 17.11.1939 yılında Kahramanmaraş İli Afşin İlçesi Eski adıyla Berçenek Yeni adıyla Tarlacık Köyünde dünyaya gelmiştir. Mahsuni Baba 10-12 yaşlarında bağlama çalmasını öğrenmiştir. Aşık Mahsuni Şerif gençlik yıllarına kadar Berçenek’te kalmış, saz çalıp türkü söylemiştir. Kimsenin belki de kendisinin bile inanamayacağı yıldızı genç yaşlarda iken parlamış, hayatı boyunca sayısız eserlere imza atmıştır.
 
           Âşık Mahsuni Şerif’in bugün 9 kitabı, 75 kaseti, 400 plağı ve 20 bin civarında eseri var. Büyük Ozan 62 yıllık hayatında birçok sanatçıya kaynak olmuş, sanatçılar onun eserleriyle ünlenmiştir. Bugün de Mahsuni Şerif’in popundan halk müziğine kadar birçok sanatçı eserlerini okumaktadır. Bunlara birkaç örnek verecek olursak; Ahmet Kaya, Edip Akbayram, Selda Bağcan,   Güler Duman, Arif Sağ, Muhlis Akarsu, Sebahat Akkiraz ve Cem Karaca gibi sanatçılardır.”
 
            Âşık Mahsuni’nin İslam anlayışı ve insan sevgisiyle birlikte ezilenlerin yanında ve onların çığlığı olma bilinci davranışlarında ve sanatında hep egemendi. Âşık Mahsuni Şerif’ de bilim, felsefe, köy, kasaba, şehir, övgü, doğum, ölüm, soyanlar, fakirliği ve kimliği yüzünden toplumdan dışlanan ve ötekileştirilenleri dile getiren bir halk ozanı olarak unutmamız mümkün değildir. Mahsuni Şerif daima ezilenlerin yanında yer alarak, zulüm ve zalimliğe karşı tavır almıştır.
 
       1956 yılında girdiği Mersin Astsubay Hazırlama Okulunu 1959 yılında iftiharla bitirdiği çoğu seveni tarafından bilinmez 1960 27 Mayıs darbesinden sonra gün geçtikçe Aşık Mahsuni’ de “ezilenlerin yanında olma” ruhu daha ağır basmaya başlar ve 2002 yılın da hayata gözlerini yumana dek yaşamın tüm alanların da haksızlıkların karşısında ezilenlerin yanında olmaya devam etmiştir. Bunu en iyi ifade ettiği anlardan biri  16 Ağustos 1999 tarihinde Hacı Bektaş’ın açılış töreninde oğlu Ali Mahsuni’ye vasiyette bulunduğu andır. “Oğlum benim yerim zulme ve adaletsizliğe karşı durmuş pirin yanıdır ben ölürsen beni gelenek ve göreneklerimize uygun bir şekilde buraya gömün” demesidir.
 
         Âşık Mahsuni Şerif’ in kalp ve karaciğer yetmezliği sebebiyle Almanya’da rahatsızlanması 2002 yılı Mayıs ayına rastlar ve hastaneye kaldırılır. Doktorların tüm çabalarına rağmen kurtulamaz. 17 Mayıs 2002 tarihi Mahsuni Şerif’i sevenlerin kara günü olarak tarihteki yerini alır.
 
        Evli sekiz çocuk ve dört torun sahibi olan değerli ozanımız 62 yaşında Almanya’nın Köln şehrinde hayata gözlerini yumdu. Vasiyeti üzerine Nevşehir İli Hacıbektaş İlçesinde Hacıbektaş Veli Külliyesinin yakınındaki Çilehane adı verilen Mezarlığa gelenek ve göreneklerine göre 19 Mayıs 2002 tarihinde son yolculuğuna uğurlandı.
 
       Âşık Veysel’le  ilk karşılaşmasında Âşık Veysel’in ayağa kalkıp karşılaması ve çevresindekilerin bu tavrına şaşırmaları üzerine “Susun, gelen Pir Sultan olsa gerek” demesi gibi 9 yıl önce 19 Mayıs ta defin törenine katıldığım Âşık Mahsuni Şerif’ Pir Sultan Abdal gibi on binlerce seveninin omuzlarında toprağa verildiği gibi her yıl binlerce seveni 19 Mayıslarda mezarını ziyaret ederek ona olan sevgi ve saygılarını göstererek ruhunu şad ediyorlar.
 
        Ölümünün 9. yılında bilinmesini isterim ki 21. Yüzyılda da Pir Sultan Aptal geleneğinin mücadele bayrağını devir alıp taşıyacak milyonlarca Mahsuni senin bıraktığın bu ışıklı yolda onurluca yürüyecektir. Çağımızın Pir Sultan Abdal’ı Mahsuni Şerif’i bir eğitim emekçisi olarak aramızdan ayrılışının 9.yılında Saygıyla anıyorum.