Son sözü baştan söyleyeyim! Olası Suriye savaşı biz emekçilerin, ezilenlerin değil emperyalistlerin ve onlara şak şak tutan orta doğuda mukim işbirlikçi yönetimlerinin savaşıdır. Ülkemiz şak şakçıları 3 yıldır Suriye’ye doğrudan-resmi bir emperyalist müdahale hayali kurduklarını yedi düvel biliyor.  Fakat ha bugün ha yarın derken, savaş tamtamlarını bu savaşın baş aktörü olan emperyalist güçleri bile şaşırtacak bir gürültüyle çalmasına rağmen sayısız kere oyunun dışına yitilip hayal ettiğini bulamadı.
 
     Hatta karanlık yöntemlerle ihya edip desteklediği El-Nüsra ve benzeri çeteler eliyle süreci tırmandırmak, bir saldırıya hazır hale getirmek için ne gerekiyorsa yapa bileceğinin sinyallerini sürekli verdi. Meclis açılır açılmaz Ağustos ayında Suriye’de yaşanan kimyasal silah saldırısını bahane ederek bir savaş tezkeresi çıkarmasının altındaki gerçek neden Kaideci-Nusracı silahlı gericiliğin Suriye de Irak-Şam İslam Devleti kurmayı deklere etmeleri ve gözü dönmüş caniliklerini ulu orta sergilemelerinden kaynaklanmaktadır.
 
     Yalan yanlış bir içerikle Meclis açılır açılmaz kelimenin gerçek ifadesiyle apar topar bir şekilde böyle bir tezkere çıkarılmış olması, hem de bunun, tarafların bekleme moduna geçtiği şu günlerde yapılması; Suriye konusunun denklemde yer alan tüm güçler açısından nasıl bir stratejik anlam taşıdığı gerçeğiyle dolaysızca ilişkilidir.
 
      Gelinen nokta itibarıyla bu gün Suriye emperyalist hegemonya savaşının stratejik odak noktalarından biri haline gelmiştir. Şimdi pandoranın kutusundan çıkarılan sayısız canavarla bizzat o kutuyu açanların kendisini korkutuyor. Yaklaşık 40 ülkeden derlenen dinci gerici çetelerin Afganistan, Pakistan, Mali,.. gibi üslerinden sonra şimdiki üssü Suriye olduğu gerçekliğini yaşıyoruz. Dünyanın tüm lanetleri-kötülükleri, aslında petrol gibi bir cazibesi de olmayan ama politik ve coğrafyası sebebiyle stratejik önemiyle çapının ötesinde anlamlar taşıyan bu küçük ülkeye üşüşmüş durumda.
 
      Tam bir fay hattı üzerine oturan ülkede kaynayan cadı kazanı şimdi bizzat altına odun atan emperyalistleri, körük olma hevesindeki ülkemiz gibi peyk devletleri ve bölge gericiliklerini korkutacak düzeye ulaştı. Suriye’nin sadece Suriye olmadığı gerçeği, kullanıldığı anlamın da ötesine geçerek tüm bölgeyi işaret eden bir düzleme oturuyor. Tüm bölgenin geleceğini tahayyül edilmesi zor mecralara sürükleyecek bir sürece hızla evriliyoruz. 
 
     21 Ağustos’ta Şam yakınlarındaki Doğu Guta bölgesinde yaşanan kimyasal saldırıdan sonra ülkeye üşüşen tüm akbabalar, çeteler eliyle yürüttükleri ve giderek bir iç savaşa dönüşen süreci kapsamlı bir askeri saldırıyla sıçratmak istediler. Ama bunu yapamadılar. Çünkü gerek zorba Esad Rejimi’nin arkasındaki emperyalist güçler ile İran gibi bölge gericiliklerinin tutumu; gerek bizzat kendilerinin yarattığı “müttefikler” denilen bileşimin zayıflığı ve dinci gerici çetelerin güven vermez yapısı nedeniyle böyle bir hamleye girişemediklerini hep beraber gözlemledik.
 
      Bunda ABD başta olmak üzere diğer AB’li emperyalistlerin işçi ve emekçilerinin güçlü bir savaş karşıtlığı potansiyeline sahip olmalarının da payı büyük olduğu kanaatindeyim. Keza, krizle birleşen bir toplumsal patlamayı tetiklemesi olasılığı da dâhil pek çok nedenle böylesine doğrudan bir saldırganlığa bu kez cesaret edemeyeceklerini ön görmekteyim.
 
      “BM Güvenlik Konseyi’nden karar çıkmasa da biz askeri müdahaleye girişeceğiz” diyen ABD ve aynı eksende yer alan diğer AB’li emperyalistler, tüm bu çözülmesi güç yumak içinde Rusya’nın attığı “Esad kimyasal silahlarını teslim etsin, böylece bir müdahale de rafa kaldırılsın”  ipine dört elle sarılmaları doğrudan askeri saldırı seçeneğini rafa kaldırmış gibi görünmeleri ne kadar doğruysa ds askeri müdahale her an olacakmış gibide hazırlık yapmaya devam etmeleri bu seçeneğin hepten rafa kaldırıldığını söylememizi engelliyor.

      Çünkü Suriye düğümü, gelinen noktada öyle bir anlam kazandı ki ya emperyalist kamplar karşılıklı çıkarları gözetip ülkeyi buna uygun bir şekilde diplomatik yöntemlerle bölerek ya da bu “bekleme” anında konumlarını sağlamlaştırıp doğrudan bir saldırı seçeneğini devreye sokarak kozlarını paylaşmak durumunda. 
 
       Kaldı ki, emperyalistler arası diplomasinin güç üzerinden yapıldığı açık. Her iki seçenek için de taraflar aslında konumlarını sağlamlaştırmak zorunda. Bunun için de Suriye de çatışan lakin daha “ılımlı” guruplardın (S. Arabistan, Katar, Türkiye) gibi ülkelerin denetiminde kullanılmasına devam edilerek ülkedeki yönetimsel istikrarsızlığın süreklilik halinde tutulması gibi çabalar içerisinde olduklarında bilinmekte.
 
       Tezkereyle Suriye ye müdahale elini kuvvetlendirmiş olan siyasi iktidarı emperyalist hayallerinden vaz geçirecek olan yegâne güç; ülkemiz emekçilerinin ve ezilenlerinin savaş karşıtı iradelerini net bir biçimde ortaya koyup, bu savaş bizim savaşımız değil şiarını alanlarda var gücüyle haykırmasındaki güçtür.