2014- 2015 eğitim-öğretim yılı başladı. Maalesef okullar coşkuya, sevince, yeni umutlara değil, kaosa, bilinmezliğe, anlamsız ötekileştirmelere ve tedirginliğe davetiye dağıtarak “merhaba” dedi.

            Bakanlığın uygulamaları, tam bir “ben ne diyorsam o” minvalinde taşraya taşınırken, taşrada da “büyüklerin” örnek alınması “rol model” uygulaması olarak yansıtılmaktadır.

Müdür atamaları krizinden, TEOG karmaşasına, idarecisi belli olmayan okullardan okul arayan müdür yardımcılarına, “senin özel okuluna su bile yok, benim özel okuluma kapılar ardına kadar açık”  anlayışına… bir yığın bilinmezlik…

Herkes her an her türlü sürpriz ile karşılaşabilir. Somut verileri olmayan kriterlerle idareci değerlendiren anlayış kısa bir süre içerisinde de “mülakat” adı altında yeni değerlendirmelerle eğitim camiasının karşısına çıkarsa hiç şaşırmamak gerekir.

Bu defter kapanmaz.  Maalesef bedelini de milletçe öderiz.

Ama bir başka bakış ile eğitim camiamızın göz ardı edilen meselelerine bakmak istersek ahvalimizi şöyle ifade etmek zorunda kalıyoruz.

Yıllardır, eğitim ile ilgili temel problemin teknolojiden mahrum olunması gösterildi. Eğer okullar bilgisayarlarla donatılır, sınıflara akıllı tahtalar yerleştirilir hele bir de öğrencilere tabletler dağıtılırsa eğitim-öğretim ile ilgili hiçbir sıkıntımız kalmayacak ve çağın arzuladığı ilmi gelişmeleri yakalayacaktık.

Üstelik de “sendikal öncelik, kadrolaşma” falan gibi bir şey diyen olursa hemen “tabletten, akıllı tahtadan vs bahsedilebilir”  kurgusu da bir başka muamma…

Eğitim ile ilgili temel sıkıntının, sistemden kaynaklandığı göz ardı edilirken pansuman tedbirlerle çağ atlayacağımız düşünüldü. Rahmetli Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu’nun “Milliyetçi Eğitim Sistemi” adlı kitabındaki tespitinde olduğu gibi her on yılda bir – şimdi ise her bakanla bir - değişen eğitim sistemi ile bir milletin geleceğini inşa etmek mümkün olmayacaktı. Nitekim yine aynı eserde ifade edilen ve bizde hiç de profesyonel bir yaklaşımla ele alınmayan yetişkin eğitimi meselesi hayat bulmadıkça, mevcut eğitim algısı ile toplumsal bir huzura ulaşmak hayal olacaktır.
           
Özellikle okullarımızda oturmamış bir kurumsal kimlik göze çarpmaktadır. Seyyid Ahmet Arvasi,Eğitim Sosyolojisi’nde kurumsal kültür üzerinde durur ve okulların toplum kültürünü düzenleyen, organize eden, yaşayan ve yaşatılan bir kültürel vazifesinden bahseder.
           
Nitekim, okullarımıza baktığımızda öğrencilerin pek çoğunun verilen davranışları ev ve toplum hayatında uygulamadıklarına şahit oluyoruz. Belki de eğitim- öğretim dünyamızın çözmesi gereken en temel problem budur. 
           
Okulda bir şekilde genel ahlak kurallarına yakın tutum sergileyen öğrencilerin daha okul bahçesini çıkmadan görenleri şaşkına çevirecek kadar aykırı davranışlar içine girmesindeki temel çelişki çözülmeden yapılan suni iyileştirmeler ülke olarak arzuladığımız nesil ve geleceği bize vermeyecektir.
           
Yine Nurettin Topçu’nun, “Türkiye’nin Maarif Davası” adlı kitabındaki Mekteplere mabet, öğretmenlere de muallim anlayışı hakim olmadığı müddetçe her öğrenciye tablet dağıtsanız, o yetmese velilere de birer not book hediye etseniz hiçbir yere varamazsınız.
           
Üstelik tablet dağıtımı gerçekleşen okullarda başarı oranı düşmeye başlamış, evlerde huzur ortamı bozulmuş, öğrencilerin ilgi alanları tamamen başka alanlara kaymıştırTabletlerin oyun makinesinden öteye gitmeyen mevcut durumu, bilgisayar bağımlılığından kurtarmaya çalıştığınız çocukları daha vahim bir ortama sürüklemiştir.
           
Tabletlerin kullanımı ile ilgili öğretmenlerin yaptığı değerlendirmelerde şu hususlar dikkat çekmektedir. 
Bu tabletlerin veriliş sebebi ve ne işe yarayacağı konusu ortaya konmamıştır.

E- okul tarayıcısı desteklenmeyen, not girilemeyen, ders videoları - youtube vb ulaşım probleminden kaynaklı- seyredilemeyen bir konumdadır.

            Tabletlerle ilgili yeterli kurslar düzenlenememiştir.
           
Öğrenciler derslerde bile oyun oynamakta ve herkes birbirine oyun transfer etmektedir.
           
Pilot uygulamalar olmadan gerekli bilişim ağı kurulmadan, daha okullarda normal öğretim bile yapılamadan tablet üzerinden bir eğitim programı planlamak maalesef beraberinde yeni yeni problemler doğurmuştur.
           
Eğitimde teknolojinin önemini inkâr etmek mümkün değildir. Ancak bırakınız bölgeler arası fırsat eşitliğini veya köylerdeki eksiklikleri bir şehrin semtlerinden mahallesine bile arasında uçurum denilecek kadar fark olan bir ülkenin eğitim sisteminde ele alınması gereken ilk nokta “Nasıl bir sitem ve nasıl bir eğitim ordusu?” demek gerekiyordu.
  
Eğitim fakültelerinin dersleri ile eğitim dünyamızın gerçekleri ne dün ne de bugün hiç örtüşmemektedir.
           
Öğretmenlerimizin yetiştirilme tarzı, idealleri, hedefleri, toplumsal ve tarihsel değerlerimiz ve geleceğe ait medeniyet tasavvurumuz ile bağdaştırılabilirse; sosyal bütünlük açısından yetişkin eğitimi kapsamında ailelere ulaşılabilirse; eğitim politikalarımız her değişen bakana göre farklılık arz etmezse, mesele bir vefa şuuru ve yaşatma ideali anlayışı ile yarınlara taşınabilirse geleceğimiz adına ümitvar olabiliriz.
  
Yok, eğer eğitim politikaları, siyasal kaygılara kurban edilip dileyenin dilediği gibi tasarrufta bulunduğu bir ortamı ihtiva edecekse, öğretmenler ve bütün eğitim camiası itilip kalkılacak ve gereken değeri görmeyecekse, mevzu ehillerince değil de beklenti sahiplerince etüt edilecekse buna da bu milletin tarihi misyonu açısından “dur” demek gerekir.
                       
Bu konuda söylenecek çok söz var. Ve söyleyeceğiz de… 


Gazi KARABULUT
Eğitim 2023 Derneği Genel Başkan Yardımcısı