Çocukların getirdiği çiçekler vazoda biraz soldu…

Kutlama sesleri dindi…

Sessizlik var…

Telefon dün çok çalmıştı…

Bugün pazar…

*

Televizyonlarda dün durmadan tekrarlanan o kelimelerden bir teki yok:

“Öğretmenler…”

“Öğretmenlerimiz…”

“Öğretmenim…”

“Aziz…”, “yüce…”, “değerli…”, “unutulmaz…”, “bulunmaz…”, “saygıdeğer…”, “Fedakâr…”, “cefakâr…”

Daha ne çok güzel sözlerdi…

Bugün Öğretmenler Günü’nden bir gün sonra…

Unuttular…

*

Sokakta ağlıyor birader işsiz öğretmen; sınıfını, tahtasını, çocuklarını istiyor…

300 bin atanamayan öğretmen var, adam gibi sınıflar olsa en az 300 bin de öğretmen açığı varken…

Ama meleleri atadılar…

Hadi öğretmen atandı…

Eski ayakkabılarını parlatıp aynı ceket ile iki yıl öğretmenim gider gelir…

Heri iki öğretmenden birisinin bankaya borcu var… Her yirmi öğretmenden birisinin evine haciz geldi 2012’de…

Söyleyemez…

Utanır…

*

“Eş durumundan” diyordu sadece…

Öylesine bir sözcük gibi…

Ama kendi eşinden, yatağından, yuvasından uzakta çalışmak zorunda bırakılan öğretmenlerin çığlığıdır, kimse duymuyor…

Kendi çocuğuna sarılıp uyuyamayan öğretmenin acı yaşamının şifresidir bu:

“Eş durumundan…”

*

Dün Öğretmenler Günü’ydü…

Ne çok laf söylediler…

Bir milletin öğretmenleri bu kadar yoksul, bu kadar sefil, bu kadar acılı, bu kadar yalnızsa… Ama bir güne sıkıştırıp bu kadar güzel laf bulabiliyorsa ağzı olan…

Eeee pes…

Demek ki utanmazlıklarından…

*

Tören bitti…

Şiirler güzeldi…

Şarkılar söylendi…

Çocukların getirdiği çiçekler solmaya başladı, boyunlarını büktüler vazoda…

Nasıl bir sessizlik bu, dünü inkâr eder gibi…

Bugün…

Öğretmenler Günü’nden bir gün sonra…