Batı’nın masum ilkelerle kamufle ettiği sömürü askeri örgütü NATO’ya Türkiye’nin katılmasının yıldönümünde açıklamalar yapılıyor.
 
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’de  Arap Baharı ve Suriye'deki şiddete atıfta bulunarak NATO üyeliğinin 60. yıldönümünde, Türkiye'nin ittifaka olan desteğini devam ettireceğini söylüyor.
İttifak'ın önümüzdeki dönemde dünya güvenliği ve istikrarına katkılarını aynı başarıyla sürdüreceğine belirtiyor.
NATO ittifakının kurulduğu 1949 yılından başlayarak, İkinci Dünya Savaşı'nda büyük yıkıma uğrayan Batı Avrupa ülkelerinin güvenliğinin sağlanmasında ve yeniden imarında hayati bir rol oynadığına dikkat çekiyor.
Türkiye, bu dönemde özgür dünyanın güvenliğinin sağlanması ve değerlerinin savunulması bakımından o günkü ekonomik gücünün çok daha ötesinde büyük fedakarlıklara katlandığını söylüyor.
Söz konusu stratejik iklimin bir neticesi olarak Türkiye, artık NATO ittifakının merkez ülkesi haline gelmiştir, diyor.
 
Türk Atlantik Konseyi'nce 60 Yıldır Barış ve Güvenlik İçin Birlikte panelinde ise Türkiye dış işleri bakanı ve NATO genel sekreteri konuştu.
 
Dış İşleri Bakanı Ahmet Davudoğlu ne diyor;
NATO, Soğuk Savaş sonrası dönemde birçok krizle uğraşmak ve küresel, bölgesel barışa katkıda bulunmak için çaba sarf etti. 'Bütün değişikliklere rağmen sabit kalan en önemli unsur, NATO'nun halen modern dönemin en etkin ittifak örgütü olarak ayakta kalması ve bugün de geçmişte olduğu gibi küresel barışın istikrarın sağlanmasına katkıda bulunmasıdır.
 
Bu konuya en çok katkı veren ülke de Türkiye’dir. NATO son 60 yılda üç önemli aşamadan geçti ve şu anda üçüncü aşamada bulunulmaktadır.
 
''Soğuk Savaş'' döneminde, çift kutuplu yapı içerisinde NATO'nun demokratik değerler etrafında birleşen ülkelerin kurduğu ittifak sistemi olarak son derece başarılı bir şekilde bu dönemi tamamladı. NATO'nun Soğuk Savaş'ı bitiren kesin bir dayanışma göstererek bu savaşın galibi oldu.
 
NATO; Avrupa'daki büyük demokratik dönüşümün önünü açtı. İkinci dönem ise NATO'nun Doğu Avrupa bağlamında ortaya çıkan yeni krizler ve meydan okumalar karşısında aldığı tutum olmuştur.
 
Bugün üçüncü aşamadayız. NATO, Avrupa dışındaki birçok krize hemen güvenlik katkısı yapması beklenen ve bu beklentinin sürekli gündeme geldiği bir ittifak olarak hep etkinliğini, gücünü muhafaza etti.
 
NATO Genel Sekreteri Rasmussen ise;
60 yıldır NATO'nun hayati bir üyesi olan Türkiye'nin İttifaka katkısını takdir ediyoruz.
 
NATO'da bir müttefikin tehdit edilmesinin başka ülkelerin de tehdit edilmesi anlamına gelir. Her bir müttefikin elde ettiği, verdiği katkıdan daha fazladır.
 
Özgürlüğe ve demokrasiye inanıyoruz, bu konuda insanların arzulu ve istekli olmasının diktatörlüğü ve baskıcılığı önleyeceğini düşünüyoruz. Tunus'da, Mısır'da, Libya'da gösterdik.
Aynı zamanda bugün Suriye'de de aynısının olmasını düşünüyoruz. Türkiye'nin bu krizi ortadan kaldırmak için yaptıklarını memnuniyetle karşılıyoruz. Suriye'de, aslında her yerde yapılması gereken şey, insanların demokratik arzularını tatmin etmektir'' ifadesini kullandı.
 
Türkiye'nin NATO'daki rolüne büyük değer atfediyoruz. Türkiye, başarılı bir gelecek için bizim organizasyonumuzda rol oynamaya devam edecek.
 
Peki;
Türkiye’de kontrgerilladan, Gladio’dan bahseden var mı?
Sivas, Maraş, Çorum olaylarını dile getiren var mı?
Faili meçhul cinayetleri konuşan var mı?
NATO katliamlarını dile getiren var mı? Yok tabi.
 
ABD; Yeni Gladio/Kontrgerilla’yı yeniden kurmuş, dinci, vatansız, kimlik ve kişiliği iğdiş edilmiş biat algınsa göre yetiştirilmiş mikroplarla Türkiye’de.
 
Türkiye; NATO üyeliği ile bağımsızlığını kaybetmiş, kimlik bunalımını yaşamaya devam ediyor. ABD’nin bölgede taşeron devlet konumunda.
 
Sorsanız Müslümanız derler ama NATO’nun Müslüman bölgelerdeki katliamları yeni Haçlı İslamcıları-Ilımlı İslamcıları yani fasık, münafık yeni Müslümanları pek ilgilendirmiyor.
 
Günün Sözü: İnsani değerler yerine hırslarıyla hareket eden insanın kötülüğü herkese olur.