Türkiye’deki liberallerin kahir ekseriyeti AB’cidir. AB’ye üyelik uğruna “Kıbrıs”tan vaz geçmeyi önerenlerin yanı sıra bağımsızlık ve egemenliği gözden çıkaranlar bile vardır. Türkiye’nin liberalleri için “önemli olan sınırlar değil insanlardır”. Esas aldıkları düstur ise “vatan” değil “vatandaştır”. Bir de onlar için “kimin yönettiği değil, nasıl yönettiği önemlidir”. Liberal cenahın aklına hiç vatan ile vatandaş, hem insan hem sınır, hem sizi kimin yönettiği hem de nasıl yönettiği gelmez. Çünkü onlar Türkiyeli liberallerdir. Her ülkenin liberali kendi ülkesinin çıkarlarını öncelerken Türkiye’nin liberali için AB karşısında milli çıkarın adından dahi söz edilemez.
Son zamanlara kadar liberaller ile AKP iktidarı arasında tam bir mutabakat vardı. Liberaller siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik ve hukuki alanlarda AKP’nin politikalarını topluma kabul ettiriyor ve meşrulaştırıyorlardı. İktidar da liberallere AB’nin ve devletin her türlü fonlarından yararlanmalarına imkân sağlıyordu. 

Taraf ile AKP’nin danışıklı dövüşü!
Başbakan Erdoğan, ihtiyaç hasıl olduğunda milliyetçidir, gerekli gördüğünde de demokrat ve özgürlükçüdür. Zaman zaman da Başbakan’ın terk ettiğini söylediği “milli görüş”e ait düşünceleri de nüksetmektedir. Başbakan Erdoğan zorunluluktan milliyetçilik, Osmanlı, İslam ile ilgili verdiği konjonktürel mesajlar liberalleri çileden çıkarmaya yetmektedir. Boğanın kırmızı şalı gördüğünde kendinden geçmesi gibi liberaller özellikle  “bir vatan, bir bayrak, bir millet” söylemlerini duyunca adeta çıldıracak duruma gelmektedir. Seçime gidilen bu süreçte de Başbakan bu söylemlere ağırlık verince liberallerle ipler gerilmektedir.
Taraf gazetesi her gün devlete, cumhuriyete, milliyetçilere ve askere veryansın etmektedir. Bu gazete bir süre önce de Başbakan Erdoğan’a “paşasının başbakanı”  diye manşet atmıştı. Gazetenin yazarlarından Ahmet Altan ise, Başbakanın yasadışı yollarla Türkiye’de çalışan Ermenilerle ilgili  “sınır dışı ederiz” söylemi üzerine çok ağır isnatlarda bulunmuştu. Başbakan Erdoğan’ın Kars’taki anıt için “Ucube” demesi, liberallerle AKP arasında bardağı taşıran son damla oldu. Altan, Başbakan Erdoğan’ın  “seçim ve Çankaya” hesaplarıyla dümen kırıp “devletin” safına, “ezenlerin” yanına geçtiğini görüyorsunuz. Bunu saklayabilmek için de “heykel, dizi, içki” türünden  “semboller üstünden yapay bir kavga çıkartıp sis perdesi oluşturuyor” diye suçladı. Başbakan da kendisini mahkemeye verdi. Bu, AKP’nin seçim stratejisidir. İlginci liberallerle Başbakan Erdoğan arasındaki çatışmanın her iki tarafından seçim sonuçlarını manipüle edebilmesi için yapılmış bir danışıklı dövüş gibi görülmesidir. Öyle ya AKP, milliyetçi muhafazakâr kesime ulaşabilmek için liberallerle ilişkisini kesmesi gerekiyordu.

HSYK ve demokratik yargı!
Demokratik yargı mensuplarının iktidarla ilişkileri ise çok daha acıklıdır. Onlar bugün gelinen noktayı görünce referandumda şehvetle destekledikleri Anayasa değişikliği için ne söyleyeceklerini şaşırdılar. Demokratik yargı mensupları,  “hükümet referandumda verilen desteğin gereğini yapmak yerine, desteği istismar ediyor”  deme noktasına gelmiştir. HSYK seçimlerinde Bakanlık listesi tulum çıkarınca, destekçi demokratik yargı mensupları tam anlamıyla şoke oldular. Demokratik yargı mensubu bir yetkili,  “yeni HSYK’nın yargıçlar üzerinde yarattığı baskı ve tehdidin düne oranla daha etkili ve korkutucu olduğunu” söylüyor. Onlara göre,  “HSYK seçimlerini, Adalet Bakanlığı bürokratları aracılığıyla eskinin otoriter ve hiyerarşik üslubunu kullanarak yönetiyor. Bu gidişle değişen sadece yargıdaki patron olacak”. Herhalde bize yorum yapmak yerine vah liberaller vah demokratik yargı demek düşüyor!