İslâmî eğitim eksikliği, inançlı kesimin dinlerini zan ile yaşamalarına neden olmuştur. Yaşam rehberi olan Kur’ân’dan uzaklaştıkça da İslâmî kavram kargaşası oluşup, Allah’ın söyledikleri değil de kendilerini otorite olarak lanse edenlerin tarifleri ve cilalı lafları ile Allah’tan çok uzaklaşmışız.
Bunları söylenmenin ne gereği var diye bilirsiniz. Allah’ın yardım etmediği kişi veya kişiler, otomatik olarak iblisin ocağına düşmüş olmuyor mu? Peki, Allah’ın yardımı nasıl alınır bilir miyiz? Yoksa Allah’a şirk koşan kişilerden miyiz?
Nefsi bize Allah sevva etmiş.
ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).
7 kat yarattığı nefs, fizik bedenimizin çifti ve zıddıdır.
ZÂRİYÂT-49: Ve min kulli şey’in halaknâ zevceynî leallekum tezekkerûn (tezekkerûne).Ve Biz, her şeyden (zıttıyla kaim kılarak) çift yarattık. Umulur ki böylece siz tezekkür edersiniz.
Bu ayetler bize bir bedenimizden bahsediyorsa, bize nasıl bir etkide bulunuyor bilmemiz lazım. Bilemediğin bir düşman ile mücadele edemezsiniz.
YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun). Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm'dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).
Şimdi sizlere bir soru sora bilir miyim? Acaba 24 saat için de bizler ne kadar Allah’ın istediklerine tabi oluyoruz? Ne kadar nefsimizin isteklerine tabi oluyoruz?
Gizli şirk nedir bilir miziniz? Allah’ın yerine başka bir ilahımız var mı?
 CÂSİYE-23: E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).Hevasını(nefsini) kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah'tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
İnsanların pek çoğunun bu nefs tuzağında olduğunu söylemek hoş değil ama birilerinin söylemesi gerekiyor. Maalesef bizlere, bu günkü dini eğitimimizde bilinmeyen bu kavramları öğretecek görevli yok. Bilmeyen bilemediği ilmi nasıl öğretsin ki?
YÂSÎN-21: İttebiû men lâ yes’elukum ecren ve hum muhtedûn(muhtedûne).
(Tebliğlerine karşılık) sizden ücret istemeyen (bu) kişilere tâbî olun. Ve onlar, mehdilerdir (hidayete ermiş ve hidayete erdirenlerdir)
Bizleri dalâletten kurtarıp, hidayetimize vesile olabilmeleri için, hidayete ermiş olmaları gerekmiyor mu?
Nasıl kurtuluşa ulaşa ulaşırız bir bakalım.
Allah’tan yardım alabilmemiz ve hidayette olmamız gerekmektedir kul inne hudâllâhi huvel hudâ” De ki: “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.” (bakara 120) .Demek ki Allaha ulaşmak hidayet ise, Rabbimize yönelip(emanet olan ruhumuzu Ona ulaştırmayı dilemek) dalâletten kurtulmamız ve şu kör nefsimize de tabi olmamamız için Tek şart Allah’ın yardımını almamız lazım.
ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne). Ve Rabbinize (Allah'a) yönelin (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O'na (Allah'a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah'a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.
Allah’a ulaşmayı dileyip teslimiyetlerimiz gerçekleştirmemiz lazım. Ulaşmayı dilersek Ona ulaştıran yola da ulaşırız ve Onun rahmeti ve fazlının içine gireriz.
NÛR-21: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah'ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah'ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem'î'dir (en iyi işitendir) Alîm'dir (en iyi bilendir).
 
Sizi, kendisine ulaştıran yoluna ulaştıracağını söz veren her şeyi yoktan var eden Allah’a sadece mülâki olmayı(ruhunuzu ulaştırmayı, kavuşmayı)dileseniz
NİSÂ-175: Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).
 
İşte kurtuluş desem ve sizin nefsinizi, Onu dilediğiniz takdir de temizleyeceğini vaat eden Rabbimize ulaşıp teslim olmayı dilemez misiniz? O da sizi dilesin.
NİSÂ-49: E lem tere ilellezîne yuzekkûne enfusehum belillâhu yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). Kendi nefslerini temize çıkaranları (tezkiye ettiklerini söyleyenleri) görmedin mi? Hayır (öyle değil). Ancak Allah, dilediği kişinin nefsini tezkiye eder. Ve onlar, hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar (bile) zulüm olunmazlar.
 
Eğer hidayet de değilseniz, kararmış bir kalptir nefsinizin kalbi, şeytanın ilka ettiği bir kalp.
HACC-53: Li yec’ale mâ yulkış şeytânu fitneten lillezîne fî kulûbihim maradun vel kâsiyeti kulûbuhum, ve innez zâlimîne le fî şikâkın baîd(baîdin).Kalplerinde maraz (hastalık) olan ve kalpleri kasiyet bağlamış (kararmış ve sertleşmiş) olanlara, şeytanın ilka ettiği (ulaştırdığı) şeyi fitne (imtihan) kılmak içindir. Ve muhakkak ki zalimler, elbette uzak bir ayrılık içindedirler (Sıratı Mustakîm'den uzaklaşmışlardır, ayrılmışlardır).
Neden bu karanlık kalbinizi nurlandırmıyorsunuz. Neden Allahın dostları arasına girmek hoşunuza gitmiyor mu?
BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.
 
Nasıl bir nefs şu kararmış bir kalp ile insanları dalâlete iken hidayette zannettiren.  Bize günahkârlığı kabul ettirip, Cehenneme gireceğimizi dünyada iken kabul ettiren. Sonrada cennet’e gireceğini zan ettirerek kandıran kör nefs. Anlamıyor musunuz ey Allah’ın ruh verip kerem sahibi(şereflendirdiği) insanlar.
İSRÂ-70: Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fîl berri vel bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ(tafdîlen). Ve andolsun ki; Âdemoğlunu kerem sahibi (şerefli) kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Ve onları helâl şeylerden rızıklandırdık. Ve onları yarattıklarımızın çoğundan fazilet (açısından) üstün kıldık.
İlahınız sizi yaradan Allah tır, kör nefsiniz değil. Neden Şerefli iken şerefi olmayan kör şeytanın peşinden gitmekte ısrar ediyorsunuz?
Allah’a emanet olun