Koltuğun adı her zaman bildiğimiz koltuktur ama siyasette ve yönetimlerde üzerine oturanın adını değiştirir…
Oturunca “bakan” olur adam mesela…
Üniversitede “rektör”“dekan” olur…
Belediyelerde, futbolda, sendikada “başkan…”
Bu bakımdan…
“Uçan halı” derler ama aslında “uçan koltuktur” iyisi…
*
Koltuğun konumu da önemli…
Git berber koltuğuna otur sittin sene, ense tıraşı olup çıkarsın…
Koltuğun iktidar koltuğu olmasıdır asıl…
Uçurur adamı…
*
Bu nedenle sağda, solda ara bul koltuğu…
Baktın solda yok…
Sağa dön…
Bakarsın Kültür Bakanı olur adam…
*
Bulup da koltuğun üzerine tünediğin dönemde; heykeller yıkılır, resim aşağılanır, opera lanetlenir, bale sansürlenir, kitaplar suçlanır, tiyatrolar kapatılır…
Siluetini değiştirirler İstanbul’un…
Ankara’da cumhuriyet kültürünün simgeleri yerle bir edilir…
Kültür şehri İzmir aşağılanır…
Cumhuriyet Gazetesi kütüphanelere sokulmaz…
Nihayet kültürün ta kendisi eğitim ortaçağa, günlük yaşam Arabistan’a, ülkenin geleceği karanlığa çevrilirken…
Adam kalkamaz koltuktan…
Yapışmıştır…
Bir gün asıl sahibi, koltuğu altından çekip alana dek…
*
Değer miydi?..
*
Ben döneyim koltuğa…
“Bir koltuğa iki karpuz sığmaz” sözü de yanlış…
Karpuzuna göre…
Siyasetçinin karpuzuysa mesela…
Bir koltuktan nasiplenenler birden fazladır; bakan, bakan yardımcıları, danışmanlar, müsteşar, genel müdürler, dünür, enişte, yeğenler, biraderler, hısım, akraba…
Kaç etti?..
*
Bir kere koltuk görmüş karpuz, devamlı koltuk arar…
Hep aklında koltuk vardır, möble mağazasının vitrininde görse durup iç geçirir…
Geceleri altında koltuk hayalleri kura kura uyur da… Sabaha karşı rüyasında altında koltukla fırlar…
Elini atar, koltuk yok…
Karpuz boşta…