AYETİ ANLAMAK YETMİYOR, HAYATIMIZA TATBİK ETMEK GEREKİYOR. TATBİK EDİLEN AYET DE, EMRE İMAN ETMEK ANLAMINA GELİR.
DİYANET İŞLERİ AÇIKLAMASI;
 
BAKARA–120:Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.
 
Kelimelere göre ayetin meali.
 
BAKARA–120:Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin). Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.” .Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah'tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.
Allah bu açıklama ile sanki bir çelişki koymuş gibi düşünenler olabilir. Allah başka bir ayette nebilerin hepsine ayni şeraiti yolladığını söylüyor, şeriat ayni ise neden Hıristiyan ve Musevilerin dini İslâm dini ile aynı olduğu halde tabi olmayın diyor.  
“Li kulli ummetin cealnâ menseken… Ve Biz, bütün ümmetler için mensek (tek bir şeriat) tayin ettik…”(HAÇ 67)
 
Diyanet işlerinin açıklamasına baktığımız da ayet tek başına bir anlam vermek mümkün değil. Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.”Ve birçok kişi (Arapça bilenler de dâhil) Kur'ân açıklamalarını okuduklarında hiçbir şey anlamadıklarını ifade etmektedir. İslâm ülkelerinin dışında olan ülkeler için onlara da Allah kitap indirmiş. İndirilen kitap doğru okuyanlar anlamadığı için her grup kendisinin doğru olduğunu savunup, tevhitten uzaklaşıyoruz. Hâlbuki Allah indirilen kitapların muhteviyatı Kur'ân tarafından tasdik edildiğini söylüyor.
BAKARA–97: Kul men kâne aduvven li cibrîle fe innehu nezzelehu alâ kalbike bi iznillâhi musaddikan limâ beyne yedeyhi ve huden ve buşrâ lil mu’minîn(mu’minîne).Kim Cibril'e düşman oldu ise (ona) de ki: “Halbuki muhakkak ki o (Cebrail a.s), onların ellerindeki (kitapları) tasdik eden O (Kur'ân'ı), Allah'ın izniyle, mü'minlere bir hidayet (rehberi) ve müjde olarak senin kalbine indirdi.”
 
Bakara 97 de Allah Kur'ân’ın önceki kitapları tasdik ettiğini söylüyor. Ve bu kitapların tasdik edicisi olan Kur'ân’ın muhteviyatının “Allah'ın izniyle, mü'minlere bir hidayet (rehberi)” olduğu açıkça belirtiliyor.
Hidayet Diyanet işleri ve diğer Kur'ân meali yazanlarının açıkladığı gibi yol değildir. İnsanların dalâletten kurtula bilmesi için çok önemi olan bir kavram ve dinin muhteviyatıdır. Yasin 21 de Allah’ın söylediği gibi hidâyete erenler hidayet verebileceği için. Din öğreticileri demek ki hidayetin ne anlama geldiğini bilemedikleri için doğru yol olarak hiçbir şey ifade etmeyen bir anlam yüklüyorlar. 
 
“…kul inne hudâllâhi huvel hudâ… De ki: “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir…”(BAKARA 120)
 
Demek ki daha önce de şimdiki gibi Allah’ın Kur'ân da vahy ettiği din ile insanların yaşadıkları din, amaç olarak aynı hedefe ulaştırmıyor. İndirilen şeriat kitaplarında Kur'ân tasdik ettiğine göre hepsi hidayet edecek kitap. İlmiye sınıfı olan din âlimleri ve öğreticiler. Hidayete ermedikleri için kendilerin doğru yolda oldukları zannı ile hidayetin doğru yol olduğu iddiasına varmışlardır.
Ayetin kelimelerinin Türkçe karşılığını koysalardı hidayetin Allah’a ulaşmak olduğunu anlayacaklardı.
 
DİYANET İŞLERİ AÇIKLAMASI;
BAKARA–120:Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.
 
KELİMELERE GÖRE AYETİN MEALİ.
BAKARA–120:Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin). Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.” .Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah'tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.
 
Allah Kur'ân’ a, bu ayette ilim olarak isimlendiriyor. Demek ki gelen ilim aynı zaman da hidayet ise, dalalette olanların Kur'ân’ı ezbere okusalar da, ana dilleri Arapça olsa da ilim sahibi olmaları mümkün değil. Hidayette olmadıkları için gizli şirk olan, nefslerine tabi olup Allah’ın Kur'ân’da ki hidayetine tabi olmamalarından.
 
CÂSİYE–23: E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh (ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah'tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
 
İnsanlar mutlaka doğumlarından ölümlerine kadar. Hidayetin ne olduğu anlatılacaktır. Kabul etmeyen veya hidayeti kendisine bir din bezirgânı hidayeti anlamının dışında bir şekilde ifade ederse o zaman siz dalâlette kaldınız demektir.
 
TÂH–123: Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın aduvv (aduvvun), fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.(Allahû Tealâ şöyle) dedi: “İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka hidayet gelecek. O zaman kim hidayetime tâbî olursa artık o, dalâlette kalmaz ve şâkî olmaz.”
 
Yaşayıp da bana söylenmedi diyen kimse olamaz. Mutlaka âdemden son doğacak çocuğa kadar her zaman anlatılmış ve anlatılacaktır. Maalesef insanların pek çoğu Allah’a ve hidayete davete icabet etmeyeceklerdir. Bu insanlar, nefsleri ile hareket etmeyi istedikleri için ve ibadetleri ile kurtuluşa ulaşacaklarını zannettikleri için dalalette kalıyorlar. Kur'ân da vahy edile hidayeti yaşamıyorsak Hıristiyan ve Museviler gibi kitaplarında Emir olunan hidayet değil de kendilerine göre ayinler ile ibadetler ile hidayette erdiklerine inanıyorlar. Amaç olan Allah’ın kendisine davete icabet etmedikleri için ki Allah kendine davet ediyor.“Lehu da’vetul hakk(hakkı), Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır)…”( RA'D-14 ) Bu neden ile şirkte kalmış ve kandırılmış bir toplum olarak bakabiliriz.
 
MULK–8: Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr (nezîrun). (Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Oraya her bir grup atılışında onun (cehennemin) bekçileri onlara: “Size nezir (uyarıcı) gelmedi mi?” diye sordu.
MULK–9: Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).Onlar (cehenneme atılanlar) dediler ki: “Evet, bize nezir gelmişti. Fakat biz onu yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz ancak büyük bir dalâlet içindesiniz, dedik.”
MULK–10: Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).Ve: “Eğer biz işitmiş veya akıl etmiş olsaydık, alevli ateş halkı arasında olmazdık.” dediler.
 
 
Demek ki indirilen her vahy kitabı, insanlardan Allah’ın davetine icabet edenler için hidayet rehberi olduğundan. Kur'ân da kendinden önceki kitapları tasdik ettiğine göre. Hidayetin unutulduğu bir zaman dilimini yaşıyoruz.
Allah Teâlâ da Peygamberimiz S.A.V.efendimize(dolayısı ile bize de) onların kitaplarına demiyor dinlerine uyma diyor çünkü onların dinleri şimdiki bizim nefsimize uyarak yaşadığımız din gibi olduğu için ve insanların hidayete nefsine uyarak eremeyeceklerinden dolayı hidayetin Allah’a ulaşmak olduğu da ayette açıklanarak ayni hatalara düşmememiz gerektiği uyarılmış.
 
BAKARA-120:Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.” .Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah'tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.
 
Hala daha bu ülkenin resmi dini yetki taşıyan kişilerin Kur'ân açıklamalarında hidayet bilerek veya bilmeyerek gizlendi ise insanların kurtuluşları olmayacak demektir.
Diyanetin Kur'ân açıklaması ile kelime anlamlarını karşılığı açıklamalar arsındaki farka bir daha bakalım.
 
DİYANET’İN AÇIKLAMASI
“…kul inne hudâllâhi huvel hudâ… De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.”(BAKARA 120)
 
Kelimelere göre ayetin meali.
“…kul inne hudâllâhi huvel hudâ…De ki: “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir…”(BAKARA 120 )
 
Bu açıklamalar sonucu insanların kibirlerinden dolayı hidayeti(Allah’ın kendisine daveti)kabul etmiyorlar.
CÂSİYE–8: Yesmeu âyâtillâhi tutlâ aleyhi summe yusırru mustekbiren ke en lem yesma’hâ, fe beşşirhu bi azâbin elîm(elîmin).Kendisine okunan, Allah'ın âyetlerini işitir. Sonra onu işitmemiş gibi kibirlenerek israr eder. Artık onu, elîm azap ile müjdele.
 
Hak dini yaşayanlar insanlar tarafından her zaman kınanırlar.”… yucâhidûne fî sebîlillâhi ve lâ yehâfûne levmete lâim(lâimin)… Allah’ın yolunda cihad ederler. Hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar….”(MAİDE 54  ). Hak yolda olanlar nefslerini ıslah ettikleri için tevazu ile hareket ederler. Kibir, gurur nefse ait afettir.
İnsanların başlangıçta nefslerinın kalbi afetler ile dolu olduğu için. “…innen nefse le emmâretun bis sûı… Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder…”(YUSUF 53).
RÛM–8: E ve lem yetefekkerû fî enfusihim, mâ halakallâhus semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen) ve inne kesîran minen nâsi bi likâi rabbihim le kâfirûn(kâfirûne).Onlar, kendi nefsleri hakkında tefekkür etmiyorlar mı (düşünmüyorlar mı)? Allah gökleri ve yeri ve ikisinin arasındaki şeyleri ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre ile yarattı. Ve muhakkak ki insanların çoğu, Rab'lerine mülâki olmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) inkâr edenlerdir.
 
Bu neden ile insanlar kendi başlarına kurtuluşa ulaşacaklarını zannederler. Yani kendilerini müstağni görürler. Bu yüzden de Allah’a davet’i kabul etmezler. Yani mülâki olmak istemezler bu yüzden de hidayete eremezler. Mülâki olmayı istemeyenler hidayete eremedikleri gibi.”…kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn (muhtedîne)… Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimseler olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar)…”(YUNUS 45 )Bu kibirli ve Allah’ın davetine icabet etmeyen, yani Allah’a mülâki olmak istemeyen insanlar, hidayete de eremeyecekleri için dalâlette kalacak ve amelleri de heba olacak (boşa gidecektir)
 
KEHF–105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen). İşte onlar, Rab'lerinin âyetlerini ve O'na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.
 
Demek ki Kur'ân’dan önce gelen vahiy kitaplar manası ve manasını verecek olan Allah dostları (veliyullahlar) nefslerinin kibirleri nedeniyle (sadece güzel ve kaideli okumanın, ibadetleri kösülerek kılmanın sonucu) terk edilip. Allah’ın dinini terk edip kendimize göre bir din yaşamaya başlayıp, asıllardan çok uzaklaşmış oluyoruz. Bu neden ile Peygamberim S.A.V.Efendimiz ve dolayısı ile bizlere insanların dinine tabi olmayın Kur'ân’daki Allah’ın dinine tabi olun. Allah’a ruhunuzu ulaştırmayı(mülâki olmayı)dileyin hidayete erin diyor.