“KAĞITTAN” Kaplanlar’ bir , bir yıpratılırken!
 
          Arap coğrafyasında yaşananlar    antikapitalist bir içerik taşımasa da kitlelerin baskıcı rejimleri alaşağı etmesin deki gücün ne olduğunu göstermesi ve asıl önemlisi bin yıl sürecekmiş gibi güçlü görünen ceberut rejimlerin “kâğıttan kaplan”* misali yırtılıp 10–15 gün içerisinde tarihin çöp tenekesindeki yerini alması, alanlara çıkan kitlelerin gerçek gücünün ise dünya emekçi kamuoyuna moral vermeye tam gaz devam ederken egemenlerin ve ceberut yönetimlerinde içine korku salmaya devam ediyor.
 
         30 yıllık diktatör Hüsnü Mübarek, emekçiler ile gençlerin isyanı karşısında 18 gün dayanabildi. 2 milyon kişilik polis, istihbaratçı, muhbir, işkenceci, provokatör ordusuna güvenen Mübarek, buna rağmen isyanın 18. günde defolup gitmek zorunda kaldı.
 
       Tunus la başlayan ve dün Libya da Kaddafi diktasını da alaşağı etmek üzere olan Arap ezilen sınıflarının dipten gelen dalgası tüm hızıyla ve domino etkisiyle devam etmekte.
 
       Başta Arap dünyasının merkezi olan Mısır’da alınan başarı ve diğer Arap ülkelerindeki başkaldırılar muazzam bir önem taşıyor. Sadece Arap dünyasının işçileri, emekçileri, genç kuşakları ve tüm ezilenleri için değil, dünyanın farklı bölgelerindeki emekçiler açısından da önemli bir kazanım oluşturuyor. Zira polis-asker devleti, mafya çeteleri, büyük kapitalistler ve emperyalist-siyonist güçlere dayanan bu zorba rejimlerin bile, halk ayaklanması karşısında ayakta kalmayacağını “kâğıttan kaplan” olduklarını dünyanın emekçi halklarına bir kez daha göstermişlerdir.
 
        Kuşkusuz bu kadarı, insanın insan tarafından sömürüsünü ortadan kaldıracak olan toplum için üretme sistemine ulaşma gayretinin başlangıcıdır. Ancak bu sıradan bir başlangıç değildir. Bu baş kaldırıları ileriye taşıyacak büyük potansiyelleri de içinde barındırmaktadır.
 
 Arap dünyasındaki diktatörler ve yakın çevresindeki suç şebekeleri dağıtılınca, ordu içindeki en organize “birimler” rejim içinde belirgin bir güç haline gelmeleri muhtemeldir.. Aslında bu Arap dünyası için yeni durum değil. Zira ceberut rejimlerin belirleyici noktalarında ordu üst kademesinden kişiler bulunuyordu. Buna rağmen çürüyen rejimin elindeki tek geçerli karttı vardır. Verili koşullarda inisiyatifi ele geçiren mili terler, kendilerine uluslararası kapitalist emperyalizmin biçtiği rolü oynamak için emre amade beklemektedirler.
 
       Mısır ordusunun halkının isyanına rağmen yaptığı şu açıklama “Ülkenin tüm bölgesel ve uluslararası anlaşmalarına bağlı olduklarını” ilan eden generallerin ilk mesajı Washington ve Tel Aviv’e vermeleri, emperyalist-siyonist güçlerle işbirliğine devam etme niyetlerini gözler önüne serdi.
 
        Alanlara çıkan milyonlarca ezileni Kahire’nin Tahir meydanında olduğu gibi “ayaklanma bitti, evlerinize dönün” diyerek itfaiyecilik rolünü oynamaya, yıkılan rejimlerin yaptığı uluslar arası antlaşma ve ticari yükümlülüklere aynen devam edileceğini açıklayarak eski rejimi savunma eğiliminde olduğunu gösterdi. Daha önemlisi ise, Dışişleri bakanımız Davutoğlu’nun da aralarında bulunduğu AP (Avrupa Parlamentosu) komisyonunun Tunus’la başlayan ‘entegrasyon’ sağlama gezilerinin hemen başlatılmış olmasıdır.
        Bu gelişmeler net bir sınıfsal tutum ortaya koyamayan ezilen Arap emekçilerinin aleyhine kapitalist emperyalizmin ve onun yerli işbirlikçilerinin lehine olacağı ortadadır. Ceberut Arap diktatoryal rejimlerinde ordu, sadece rejimin bekçisi değil burjuvazinin de organik bir parçasını oluşturuyor. Diğer muadilleri gibi, Arap zenginlerinin organik bir parçası olan generaller kastı finans, petro-kimya, inşaat, turizm gibi alanlarda faaliyet yürüten çok sayıda şirkete sahip olduğu gerçekliliği unutulmamalıdır.
 
      Ordu ve destekçilerinin hedeflerine ulaşıp ulaşmayacakları, diktatörlerini bir, bir deviren, kovan ancak temel sorunları halen yerli yerinde duran Arap ezilenlerinin, emekçilerin ve genç kuşakların tutumuna bağlı olacaktır.