“Adam yok!” Ya da eril biçiminden arındırılmış halde söylemek gerekirse, “İnsan yok!” sözlerini az çok kullanmayan veya duymayan toplumcu, sosyal örgütlülükler içerisinde görev almış insan yok gibidir. Hakikaten öylemidir? Gelin yakından irdeleyelim.
         Evet, Bildiri dağıtılacak; “ama insan yok!”
         Eylem örgütlenecek; “ama insan yok!”
         Konser organize edilecek; “ama insan yok!”
         Kurum açılacak; “ama insan yok!”
         Seçimler için ev ziyaretleri yapılacak; “ama insan yok!” vb. vb…
         Yakınmanın ötesine geçerek çalışma alanına sürekli “insan talep etmeyi” alışkanlık haline getirenler de cabacı. Bunun bir de “para, maddi olanak” yokluğundan yakınan, talep eden versiyonu var ki, o da ayrı bir dert.
        Toplum için mücadele edenlerin varlık kaynağı olan kitlelere ve misyonuna uzaklaşmasını yansıtan bu sözler üzerinde durmakta yarar var.
        Sınıf mücadelesini tarihsel/toplumsal değişimin dinamiği olarak gören, kitleleri tarihsel eylemin geniş anlamda öznesi olarak kavrayan, kendisini kitlenin bu tarihsel misyonunun bilinçli dışa vurumu, dillendiricisi olarak öne çıkan kadronun, politik pratiğini üretirken kitleleri dikkate almaması, onları kendi dışında nesneler olarak görmesi, çarpıcı bir aşınmayı işaret ediyor. Eskiyi yıkıp yeniyi kuran bilinçli radikal unsur; dar anlamda tarihsel/toplumsal özne olarak özetleyebileceğimiz devrimciliğin tanımlayıcı çizgileri bu temelde belirsizleşmekte; yıkma ve yapma iradesinden yoksun, isteyen, bekleyen, kaydeden, sızlanan, pasif düzen kişiliği, kimliği devrimci kabuk altında kendine yer açmaya başlamaktadır.
        Taksim gezi parkı Haziran direnişinde sokaklara çıkan, barikatlarda çarpışan, evini ve olanaklarını büyük bir fedakârlık ve coşkuyla aynı saflardaki eylemcilerle paylaşan, düş kuran, umut eden kitleler buharlaşmadı. Sokaklarına, evlerine, fabrikalarına, okullarına vs. döndüler. Ama bu sefer dünyaya başka açıdan bakıyorlar. Direnişin duygu ve bilinç dünyalarında bıraktığı izleri taşıyor, hayata sorgulayan, itiraz eden bakışlar fırlatıyor, arıyorlar.
        İnsan da, olanak da çoktur. Bu, öylesine, hamaset olsun diye söylenmiş bir söz değildir. Hayatın çıplak görünümü, Haziran’ın temel derslerinden biridir. Eksik olan, bizlerin kendimizi kitlelerle birlikte ve kitlelerin içinde üretme ısrarı, iradesidir. Kadrolar, ileri sıçramalı, gerisinde kaldığı kitlelerin içine girip, önüne geçerek, onlarla kaynaşarak asli misyonunu tekrar yüklenmelidir.
        Bildirimi dağıtılacak? Kitlelere gidin. Yaptığınız işin anlamı konusunda onlara umut verir, ikna ederseniz, birini arkadaşlarına gazete vererek, diğerini ev ya da meydan satışlarına katarak, ötekini evinde gazete tanıtım toplantısı düzenleyerek, berikini sadece düzenli okur olarak dağıtım ağınıza katabilir, örgütleyebilirsiniz.
        Semt çalışması için büro mu açacaksınız? Kitlelere gidin. Birini büronun seçim çalışması için ne derece önemli olduğuna diğerini kurum için gerekli malzemelerin toplanması işine katılmaya ikna edin, iyi konuşan birini ajitasyon yapmaya, hesaptan anlayanı muhasebe kayıtlarını tutmaya ikna edin
        Örgütçüler, ajitatörler, propagandistler, tedarikçiler, gönüllüler örgütleyerek daha etkili bir politik faaliyet için ihtiyaç duyduğunuz örgütsel temelleri kitleler içinde atmak mümkün.
        Uzak asyanın kadim örgütçülerinin şu sözü önemlidir. Bir işe bir harekete başlamak için “Başlangıçta bir kişi yeter de artar bile” demişler. Ne de doğru söylemişler.
       Misyonunun bilincinde olan, ısrar ve inatla kitlelere giden, kitlelerle diyaloga dayalı, umut ve güven veren bir ilişki kuran, yıkan ve yapan, değişen ve değiştiren, tutkulu, tuttuğunu koparan, tüm varlığı ve bilinciyle toplumcu mücadeleye kilitlenmiş bir kadro, varlığıyla bir çekim alanı yaratacak, kitleleri kendine çekecek, biri bin, bini milyon yapacaktır.
       Gerisi ipe un sermek ve lafı güzaftır. İş yapmak isteyene iş çok, yapmak istemeyene “insan yok”, maddi kaynak yok. Özcesi yok oğlu yok.