AKP yöneticilerinin ve atadığı bürokratların söylemlerinden anlaşılan şudur ki sarayca kurgulanan 1 Kasım seçimlerini kaybetme endişeleri var!  Başbakanından valisine yapılan tüm açıklamalarda bu endişenin izlerini görmek mümkün.

      Kaybetme korkusunun en önemli işareti, birdenbire Kürtlerin başına bomba yağdıran, şehirlerini kuşatıp askeri operasyonlarla teslim almaya odaklanan  “binden fazlasını öldürdük, PKK’nın a… koyduk” retoriğiyle” sürdürülen yeni savaş konsepti.

      Süre uzadıkça, demokratik talepler halklaştıkça AKP’nin bastırıp ele geçirme, yıkma, teslim alma taktiği de tutmadı. Acelesi olan otoriter saray zihniyetidir. Demokratikleşmeyi savunanların savunma kararlılığı ve kapasitesi ise saray germisinin birçok noktadan hızla su alarak batışa geçtiğini gösteriyor.

     Tüm bu savaş ve şiddet sarmalını yükseltmelerine rağmen seçimlere yönelik yapılan anket sonuçlarından anlaşılan tek başlarına iktidar olacak oy oranlarını sağlayamadılar. Anket sonuçları kötü mü kötü! Fenası da var: HDP’nin oy oranı ve vekil sayısı artıyor. En başta Kürtler gelmek üzere doğu ve güneydoğu ana doluda halk AKP’yi tamamen terk ediyor. Diğer yandan batıdaki metropol sokakları hareketli. Güdümlü ve sümüklü faşist çeteler devreye sokularak devrimci demokrat kamuoyu sindirilmeye, HDP binalarına saldırılar üzerinden sindirilmeye çalışılmakta.

      Oysa bu haberin yeni bir tarafı yok. Yeni olan ne? İktidarın dayatmasıyla başlayan yeni savaş sürecinde hayatını kaybeden bir subayın kendisi de yarbay olan ağabeyinin isyanı tüm duruluğuyla gerçekleri orta yere seriyor.

      Bu saatten sonra, Batı yakasındakiler için savaşın psikolojik, düşünsel hiçbir dayanağı kalmamıştır. AKP’nin yenilgisinin bedelini halka ve Kürtlere ödetme savaşı çökmüştür. Hiçbir kuvvet ve hiçbir zorlama Türkler adına yola çıktığını söyleyip, yine Türk yoksullarını kullanarak Kürtlerle savaşma siyasetine “devletin bekası, nizamın devamı” nakaratlarıyla meşruiyet kazandıramaz.

     Sabah akşam şahadet şerbetinden, şehitlik makamından dem vuran, savaşın hiç ama hiç bir acısını yaşamamış, eli böğründe evlat yolu gözlememiş iktidar ve saray zevatı en basit sesleri, protestoları dahi bastırmaya yemin ederken, evlat kaybetmiş analar, kardeş kaybetmiş subaylar onlara lanet okuyor.

     Bakın, cenaze törenlerinden kaçıyorlar, Erdoğan’ın yolladığı çelenkler parçalanıyor, AKP’li vekillerin yüzlerine lanetler yağdırılıp gidin siz savaşın diye bağırılıyor. Durum her iktidar için kâbus senaryosudur. Halka “biz kazanmadıkça size gün yüzü yok” diyorlardı. Şimdi halk “biz evlat acısı yaşadıkça size iki cihanda da rahat yok” diye yanıt veriyor.

     İktidar Kürtlerle-Türkleri, Alevilerle-Sünnileri, laiklerle-mütedeyyinleri birbiriyle çarpıştırıp aradan sıyrılmayı, en kötü ihtimalle Sünnileri bloklaştırıp arkasına takmayı ve parlamenter sistemi es geçip başkanlık sistemine yürümeyi planlıyordu, olmadı. Olmaz ve olmayacakta.
      Ülkemizin sosyolojik zemini onların çok özendiği Ortadoğu ülkelerinden farklı olduğu bilinmelidir. Dikey ve yatay geçişleri çok olan kültürler, halklar, zümreler bloklaşma rüyalarını kâbusa çevirir. Kişi kültü yaratmaya çalışmaları ve saraylık-sultanlık hevesleri bu nedenle de fazlasıyla gülünç bulunur geniş halk yığınları içerisinde.

     İktidar dualarla çıktığı yolun sonuna beddualarla vardı. Daha evvel de vurgulandı, ne kadar kan dökerlerse döksünler kazanmaları mümkün değil. “Son teröristin kökü kazınana dek” türü bayat edebiyatın MHP’li yöneticiler nezdinde dahi bir kıymeti har biyesi yok. Eh. Kendilerine de faydası yok.

      Konsept çöktü. Şimdi halklara acı çektiriliyor. Saray böyle düşünmediği için konsepti zorluyor. “Ver 400’ü al huzuru” dayatması güncellenerek “hiç değilse salt çoğunluğu ver, huzur gelsin” biçimine dönüştürüldü. Ancak iktidar gemisi birçok yerden su alıyor Salt çoğunluğu kazanmaları da imkânsız görünüyor. Üstelik yönetememe ve ekonomik krizin bileşkesinin nelere galebe çalacağını çok iyi biliyor ve durumu toparlamaları gün geçtikçe imkânsızlaşıyor.

      Dayatmacılık tekçi söylemler nasıl Kürtlere sökmediyse biz Türklere de sökmez. Türk halkının göbeği AKP ile mi kesildi ki ilelebet AKP’nin dayatmalarına boyun eğilsin. Bilhassa ülkemiz batısındaki emekçi gençliğinin savaş siyasetine karşı tutum alması önemlidir. Saray İktidarı kendi geleceğini tahkim etmek için her türlü zor aygıtını devreye koyacaktır.

      O halde tabut başında gözü yaşlı asker analarının, eş ve kardeşlerinin söylediği gibi sırça köşklerde oturanlar, korumalarla dolaşanlar gitsin savaşa. Madem şehitlik bu kadar yüce bir makam, her şeyin birincisi ve “en”i olmak isteyen iktidar ve devlet zevatı gitsin çatışsın Kürdistan şehir ve dağlarında.