Geçen ay sonu 28 Kasım da başlayıp 9 Aralık günü sona eren BM İklim Zirvesi “dağ fare doğurdu” misali bağlayıcı hiçbir karar alamadan dağıldı.
 
      Medya organlarından takip ettiğim kadarıyla Güney Afrika'nın Durban kentinde gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler (BM) İklim Zirvesi hiçbir sonuca bağlanamadan sona erdiği gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Benim anladığım zirveden çıkan tek karar, 2020 yılında yürürlüğe girecek bir sözleşmenin taslağının 2015 yılında hazır olması.(Nasrettin Hoca’nın söylediği gibi “tavşanın suyunun, suyu.”
 
      Küresel ısınmanın iki derecenin altına çekilmesi için sera gazı salınımının azaltılmasını öngören Kyoto Protokolü'nün bağlayıcılığı ise önümüzdeki yılın sonunda bitiyor. ABD ve Çin gibi sera gazı salınımında üst sıralarda olan ülkeler hala Kyoto Protokolü'nü imzalamamışken, Kanada ise zirvenin hemen ardından protokolden ayrıldığını açıkladı. İklimbilimciler, sera gazı salınımının azaltılmasında bırakın yılları, ayların dahi çok önemli olduğunu, dünyanın geri dönülemez noktaya doğru ilerlediğini belirtiyor.
 
       İklim zirvesine 169 ülkeden temsilciler katıldı. Bunlar arasında Çevre ve Ekonomi Bakanları ile uluslararası ve ulusal tekellerin temsilcileri de vardı. Türkiye'den katılanlar arasında dikkat çekenler ise, Akbank, Arçelik, Bilim İlaç, Borusan, Coca Cola İçecek, Kale Grubu, Teknosa, Tofaş-Fiat, Toyota, Türk Telekom, Vodafone ve Zorlu Enerji CEO'ları ve temsilcileri. Uluslararası ve ulusal tekellerin insafına bırakılan bir zirveden 'dünya dostu' bir karar çıkmasını beklemek iyi niyetlilik olurdu en fazlasından.
 
        Arçelik Genel Müdürü Levent Çakıroğlu, “İklim değişikliğinin getirdiği riskler, ortak bir tutum belirlenerek yapılacak iş birlikleri ile sürdürülebilir ekonomik büyümeyi sağlayacak fırsatlara dönüştürülebilir” diyor. Dünya felakete doğru yol alıyormuş, insanlık büyük riskler altına girecekmiş hiç önemi yok. Önemli  olan 'risk'lerin ekonomik fırsatlara dönüştürülmesi. Yeter ki, ekonomi tıkırında olsun. Kabesi daha fazla kar olanın ameli de parayla ölçülür. Kar getirmeyen hiçbir şeyin zerre kadar değeri yoktur onlar için. Dünya, geri dönülemez bir yola girerken, onlar fırsatları kolluyor. Yeşil enerjili ürünlerin sağlayacağı karlılık ne kadar yüksekse, onlar da o kadar çevreci.
 
       Kendi sonunu hazırlayan emperyalist kapitalizm, kendisiyle birlikte dünyayı da, insanlığı da yok oluşa sürüklüyor. Son iki yılda yaşanan afetler, son 10 yılda yaşanan afetler içinde yüzde 36'lık dilimi oluşturuyor. Artan sel baskınları, kuraklıklar ve buna bağlı olarak açlık, ölümler... Ekosistem yok oluşun eşiğinde bulunuyor.
 
       Emperyalist kapitalizmin doğasında; doğa da yoktur, insan da. O kendisini aşırı kar hırsı, insan ve doğanın sömürüsü ve katliamlar üzerinden var eder. Bir yandan 'ekonomik çıkarlar' için insanları ve insanlığı katlederken, bir yandan doğayı, yaşama ait her şeyi katleder. Bunu yaparken de en gözü kara doğa dostu, en barışçıl, en vicdanlı pozlarına bürünür.
 
       ABD ve Euro bölgesi ülkelerinde kendini daha çok hissettiren ekonomik bunalım yoğunlaştıkça, kapitalist ülkelerin ve tekellerin tüm maskeleri düşecek. Nitekim Kanada, iklim zirvesinden sadece iki gün sonra Kyoto Protokolü'nden çekildi. Sebebini de protokolün getirdiği yaptırımların ekonomisini olumsuz etkileyeceği olarak açıkladı. Kanada'lı tekellerin çıkarları, Kanada emekçileri de dâhil olmak üzere dünya emekçi insanlığının çıkarlarının önünde geliyor. Ve dünyanın yok olması dahi bu önceliği değiştirmiyor.
 
       Yaşlı gezegenimiz hızla geri dönülemez bir yola giriyor. Her şeyin paraya tahvil edildiği kapitalist düzen, onu her geçen gün daha fazla kirletiyor, ağırlaştırıyor ve öldürüyor. Gezegenimizle birlikte insanlık da daha büyük felaketlere sürükleniyor.

        Dünyanın ve insanlığın tek kurtuluşu, bu çürümüş, köhnemiş ve ömrünü tamamlayan emperyalist kapitalizmden kurtulmaktır. İnsanın insanı sömürmediği, doğanın yok edilmediği, eşitsizliğin ve adaletsizliğin ortadan kaldırıldığı bir dünya düzeni kurmaktır. Dünyayı da kurtaracak olan sadece ve sadece budur. Dünyaya emekten ve emekçiden yana bir düzen gereklidir.
 
      Ya emperyalist kapitalizmin boyunduruğu altında yok oluşa razı olacağız, ya da dünyayı kazanıp insanlığı ve doğayı kurtaracağız.