Geçtiğimiz aylarda basında, Türk Standartları Enstitüsü (TSE) Başkanı Kenan Malatyalı tarafından bizzat duyrulan ve TSE tarafından İslami usullere uygun gıda tüketmek isteyenlerin ihtiyacını karşılamak amacıyla, "Helal Gıda" adı altında yeni bir standart çalışmalarının başlatılacağı yönünde verdiği bilgilerden TSE de “Helal Gıda Sertifikası” için düğmeye basıldığını öğrenmiş idik.
 
     MALATYALI‘nın açıklamalarının üzerinden 1-2 ay geçmeden uygulamaya başlandığını da öğrenmiş bulunuyoruz. İslami esaslara uygun “Helal Gıda” sertifikası alacak market ve kafeteryalar bu belgeyi almak için tüm ürünlerinin İslam Dini ölçülerinde “Helal” olması gerekliliğine uygun hareket ederek belgelerini alabilecekler.Ayrıca bu standarda uygun üretim ve satış yapacağına dair belge alacak kişi ve işletmelerin denetimi sırasında, gerektiğinde Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışan bir din adamının da hazır bulunacağını yapılan açıklamalardan öğreniyoruz. 
 
      “Helal Gıda” Sertifikası, dış ticaret alanında özellikle İslam ülkeleri tarafından istenmektedir. İhraç ettiğimiz ürünlerde böyle bir talep olduğunda, Kodeks Alimentarius Komisyonu‘nun bu konuda hazırladığı kılavuza uygun biçimde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‘nca belge düzenlenmektedir. Durum böyleyken, kafeterya ve marketlerin helal gıda logolu ürünleri tüketiciye ulaştıra bilmesi için tüm ürünlerin “Helal Gıda” standardın da olması dayatmasını anlamak mümkün görünmüyor .
 
        Her ne kadar bu standardın zorunlu olmayacağı açıklansa da, kafeterya ve marketlerin "Helal" ürün satan ve satmayan diye ayrışması belirli hassasiyetteki gruplar arasında farklı algılamaya yol açarak suni bölünmelere çanak tutucu bir işlev göreceği bilinmelidir. Kaldı ki nüfusunun büyük bölümü Müslüman olan ülkemizde helal olmayan üretim de bilgilerim beni yanıltmıyorsa yapılmamaktadır. Kesimhanelerimizde halen uygulanmakta olan kesim yöntemleri İslami kurallara uygun yapılmaktadır. Domuz ve domuz bileşeni içeren ürünler; etikette belirtilmesi bir yana, satış noktalarında farklı reyonlarda satılmaktadır. Diğer bir deyişle gerekli hassasiyet yıllardır gösterilmektedir. Bu konuda ve uygulamada bir eksiklik yokken, ayrı bir standart çıkarılması; bugüne kadar tüketmekte olduğumuz gıdaların islamî usullere aykırı ve haram olduğu imajı veresinden öte,alkol ve türevi ürünleri satan market ve kafeteryaların “Helal Gıda” standartlarına bu ürünleri satmaktan vaz geçerek ulaşa bilecekleri gerçekliğiyle burun buruna kalacaklar yada “helal ürün  satmayanlar yaftası” alarak toplum nezdinde ikincil duruma düşeceklerdir. 
 
      Bu gün geldiğimiz gıda üretimi düzeyinde toplum sağlığı için sağlıklı ürünlere ulaşmak için belirli standartlar hazırlamak elbette ki önemlidir. Ancak bunu dini saiklere göre düzenlemek  ve hatta gıdaların denetimini içerisinde din görevlilerinin bulunduğu  kurullarca yapılacağını hükme bağlamak bilim ve teknolojiyle uzak yakın ilişkisi olmadığı gibi dinimizle de alakadar değildir.
 
      İlgili belgeyi taşıyan ürünlerin denetiminde bütün dünyada genel geçer standartlar; “helal ve koşer” kriterleri varken, sadece yurt içinde uygulanacak bir “standart ve anlayış” geliştirilmiş olması ve yurttaşlar arasında laiklik anlayışımızı zedeleyecek bazı kriterlerin de standart çerçevesine alınma gayreti, yeni bir “toplum mühendisliğiyle” karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir.Bu türden standartların zaman içerisinde bu konuda belge düzenleme ve yetki alma çabası içinde olan birtakım özel kuruluşlara rant sağlayacağı ve yıllardır içerisinde gıda hizmet sektöründe çalışan gıda, kimya, ziraat mühendislerinin, veteriner hekimlerin, biyolog ve kimyagerlerin yani bir bütün olarak gıda emekçileri başta olmak üzere market ve kafeterya işleticileri din görevlilerinin “fetvalarına” uygun biçimde çalışmak zorunda kalacaklardır.
 
      Bu çerçevede; helal gıda uygulamasının halen var olan ihracata yönelik belgeleme dışında, yurt içinde gönüllülük temelinde de olsa uygulamaya girmesi; yıllardır “helal” koşullarına uygun üretilen ancak “sertifikasız” olan ürünlerle, “sertifikalı” ürünler arasında haksız rekabete yol açacağı gibi satış yerleri arasında da olumsuz rekabet koşulları yaratacağı kesindir.İnançlar üzerinden yaratılan ayrımlar, kurumlar,marketler,kafeteryalar ve gıda ürünlerine varıncaya dek  taşınacağı da görülmelidir.
 
   Yılar yılı gıda denetimlerinde olumlu bir adım atılmadığını,kayıt dışı ve merdiven altı gıda üretimlerinin durdurulamadığı ülkemiz gerçekliğinde sadece bir takım din adamlarının istihdamından başka bir işe yaramayacak olan hatta nerden alındığı belirlenemeyen “Helal Gıda” sertifikalarıyla her önüne gelenin niteliği belli olmayan gıda ürünlerini çarşı-pazar eyleyeceği günleri hep birlikte yaşayacağız. 
 
      Toplumun gıda güvenliğini ve güvencesini sağlamak, yurttaşlarına ekonomik, besin düzeyi yüksek ve kaliteli ürünler sunmak ve tüketici bilincini yükseltmek  için çalışmalar yapacakları yerde “helal” standartlarla ve sertifikalarıyla uğraşmanın toplum sağlığı ve gıda güvenliği yönünden bir şey ifade etmediğini biliyorum.Ve fakat “muhafazakar  toplum” oluşturma konsepti içerisindeki kilometre taşlarından önemli bir tanesinin daha sessiz sedasız dikildiğini ifade etmek istiyorum.