Kayseri yöresi türkülerinin en güzel örneklerinden olan “Gesi bağlarında dolanıyorum” türküsünü ne bence damga vuran “Gesi bağlarında bir top gülüm var, hey Allahtan korkmaz sana bana ölüm var.” Dizeleridir. Taksim Gezi Parkı ve devamındaki eylemliliklere de bence damgasını vuran “orta sınıfın” daha doğrusu “beyaz yakalıların” demokratik talepleri “bir top gül” misali sahiplenişleri ve tutkuyla sevmeleri damgasını vurdu.
     Ülke sathında olduğu gibi ağırlığını 15-25 yaş aralığındaki öğrenci ve yeni mezun “beyaz yakalıların” oluşturduğu kitlenin barikat, barikat savaşması oldukça dikkat çekiciydi. Zira genel olarak bireyci ve apolitik olarak analiz edilen bu kuşağın böylesine bir eylemde başı çekmesini kimse beklemiyordu.
    1980 sonrası “apolitik” kuşak olarak lanse edilen bu kuşak özel olarak medya ve gerici eğitim sistemi ile kafese alınmış, şovenizmle zehirlenmiş, kendini bilgisayar dünyasında ifade etmeyi seven Amerikanvari bir bireyselliğin pompalandığı bir kuşak olarak sistem tarafından “cepte” görülmesiyle ünlüydü! Öyle olmadığını hep birlikte gördük. Rüzgâr ekenler artık fırtına biçiyorlar ve bunun şaşkınlığını yaşıyorlar.
      Siyasetin içine giren yepyeni kuşaklar belki de onu öğrenebilecekleri en saf ve en güçlü şekilde öğreniyorlar. Sokakları işgal ediyor, komünler kuruyor, barikatlar inşa ediyorlar. İstanbul’un ortasında Türkiye’nin en büyük meydanında “devlet” 28 günü aşkındır kontrolünü kaybetmiş durumda. Gazlı sopalı, tomalı, göz altılı tutuklamalı bilindik ne baskılama yöntemi varsa kar etmiyor. Duran adamıyla, gece yürüyüşleri ve çatışmalarıyla eylemlilikler devam ediyor.
       Gündemi belirleyen bu eylemciler ise sanılan aksine hiçbir çukura düşmeden yüreklerini koydukları barikatların arkasında kardeşliği yaşıyorlar. Yaratıcılığın ve mizahın her rengini görmenin mümkün olduğu eylemler boyunca kitlenin çeşitliliğinin hiç bozulmaması en Gezi eylemliliklerinin en dikkat çekici unsuruydu. Eylemlerin bir başka en dikkat çekici görüntüsünü ise Beşiktaş taraftar grubu Çarşı verdi. Beşiktaş’ı polise dar eden Çarşı’nın bir iş makinesine el koyduktan sonra adını POMA (polis olaylarına müdahale aracı) olarak değiştirerek TOMA’ları kovalaması ile eylemci kitlenin büyük sempatisini kazandı. Çarşı grubunun Taksim alanına her girişi ve yaptığı yazılı açıklamalar büyük bir coşkuyla karşılandı.
      Eylemlerin somut sonuçlarından bağımsız olarak yarattığı etki hali hazırdaki siyasal iktidar karşıtlığının çok ötesine geçmiş durumda. Kitlelerin bizzat eylemin içinde kendi irade ve güçlerinin farkına varması ve yarattıkları etkiyi görmeleri şimdilik en büyük kazanım olduğunu düşünüyorum. Eylemi karakterize eden isyan dürtüsü ve yaratıcılık olsa da kitle içindeki ulusalcı ve Kemalist unsurların ileri attıkları her adımda kardeşliğe daha da yaklaşması, örneğin alanda Kürt hareketine karşı birkaç ufak provokatif girişim dışında hiçbir sıkıntı yaşanmaması da oldukça önemli kazanım olarak değerlendirile bilir.
     Diğer yandan egemenlerin sürekli olarak baskısının arttığı bir dönemde kitleler kendi yaratıcılıkları ile interneti ve sosyal ağları beklenmedik bir etkinlikle verimlilikte kullanmış medyanın sustuğu bir yerde sanal mecrayı iletişim ve propaganda aracı haline dönüştürmeleri gerçek bir başarıdır.
    Bu başarının yanı sıra biber gazının etkisine karşı geliştirilen solüsyonlar ve el yapımı gaz maskeleri ile yaratıcılığın ve mizahın sınırlarını zorlayan slogan ve duvar yazıları kitlenin üretkenliğini bire bir ortaya koyması “eylem öğretir” sözünü doğrulamıştır.
   Kapsamlı bir değerlendirmeyi sürecin gelişimine bırakarak 28 gündür yaşanan bu halk hareketini özetleyen şu duvar grafitlisiyle yazımı noktalamak isterim: “İsyanın sınırı, yaratıcılığın sonu yoktur!”
    Ha! Unutmadan. Emeklilik işlemlerimi başlatmak için Rize iline yaptığım zorunlu yolculuk emeklilik iş ve işlemlerinin beklediğimden çok daha hızlı tamamlandığı için erken bitti. Pazartesi (01.07.2013) günü ile birlikte emekli bir eğitim emekçisi olarak gündemdeki konuları yazmaya devam edeceğim.