Başlık için özür dilerim ama başka bir tanım bulmak çok zor geldi. Çünkü olay tam bir geri zekâlılık örneği. Dahası, herkesi aptal, sersem yerine koyma alışkanlığının bir yansımasıydı. Neyse ki savcılar bile “bu kadarını da yapmayın artık” demiş olmalılar ki, beklenenin aksine bir karar verdiler.

Konu Aydınlık Gazetesi’ne yapılan son baskın. Bugüne kadar 7 kez basılan Aydınlık yayın grubuna bu kez yöneltilen suçlama “Başbakan’a tuzak hazırlamak” olarak açıklanmıştı.

İddiaya göre Aydınlık Gazetesi Başbakan Erdoğan’ın adını kullanarak bir e-mail hazırlamış. Mail’de Başbakan Taraf Gazetesi’ne Odatv’ye yönelik saldırı hakkında talimat veriyor.

Güya bu e-mail’in çıktısı ağustos ayında yapılan “olağan Aydınlık baskınlarından” birinde bulunmuş. Polis bu e-mail çıktısı üzerinde derin araştırmalar yapmış. Hatta bu nedenle Taraf Gazetesi Genel Yayın Müdürü’nü emniyete çağırıp bilgi vermiş.

İşin komiği, polisler Taraf’ın Yayın Yönetmeni’ne “gizlilik yemini” bile ettirmişler. O da bu yeminine sadık kalarak bugüne kadar hiçbir açıklamada bulunmamış, gazetesi de yayın yapmamış.

Sonunda polis derin araştırmalarının sonucunda Aydınlık’a yeni bir baskın yapmış, gazetenin sahibi ile Çorlu’daki üç kişiyi gözaltına almış.

Bunları Taraf’ın yayınlarından öğrendik. Gazete sürmanşetten Başbakan’a hazırlanan tuzağı ballandıra ballandıra anlatıyordu. Gerçi hepsi okumuş çocuk olduklarından bu kadar geri zekâlı bir komploya inanmadıklarını da belirtiyorlardı ama, neticede “bidon kafalı muamelesi yaptıkları” halka bu haberi sunmakta da bir sakınca görmemişler anlaşılan.

Sonunda iddialar ve sanıklar savcının önüne getirildi. Savcı mahkemeye bile göndermeye gerek duymadan sanıkları serbest bıraktı. Bugüne kadar son derece akılsızca iddiaları bile ciddiye alıp nice aydını, gazeteciyi, akademisyeni, siyasetçiyi, askeri tutuklatan savcılar herhalde “Bu kadarı da olmaz ki. Kimse yemez bunları” diye düşündüler.

Neyse bu kadar geri zekâlı bir komplonun bozulması elbette sevindirici bir gelişme. “Yeni Türkiye’nin” çığırtkanları “Biz ne kadar geri zekâlı komplolar hazırlasak da, nasıl olsa savcılar istediğimizi yapacak, hâkimler de tutuklamaları gerçekleştirecek” kolaycılığından vazgeçerler belki. Gerçekten akıl, fikir, zekâ ürünü komplolar hazırlamaya yönelirler.

*****


Hakkınızdır dalganızı geçin!

Galatasaraylılar haklı, ne kadar dalga geçerlerse geçebilirler.

Hele benim Kanaltürk’te “Galatasaray yarın akşam Fenerbahçe’yi yenemez de, haydi diyelim ki yendi, ne olacak. Bitmiş bir ligde bu galibiyetin ne anlamı var” sözlerimden sonra gerçekten haklılar.

Tebrikler, Galatasaray nihayet Fenerbahçe’yi yendi.

Bu sayede Başkan’ı da kurtuldu, teknik direktörü de.

Fenerbahçe bunca sıkıntısı içinde Galatasaray’a bir iyilik yapmış oldu.

Şaka bir yana, en keyif aldığım şeylerin başında Fenerbahçe Galatasaray rekabetini körüklemek ve bunun yarattığı “tartışmalı” ortamlardan gülerek ve kol kola çıkabilmek.

Ama şunu da itiraf edeyim. Bu ligin başından beri hiç seyretmedim Fenerbahçe’yi, Galatasaray maçını da izlemedim. Bir ara başka bir ekranda 2-0’ı görünce biraz heyecanlandım, ama o da kısa sürede geçti. Maçın sonucunu inanın ertesi sabah Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde derse girdiğimde öğrencilerin elindeki gazetelerden öğrendim.

50 yıldır ilk kez bu kadar meraksızım, ilgisizim. Çünkü bu ligin anlamı da yok heyecanı da.

İktidar hırsları uğruna tüm halkın elinden bu keyfi aldılar. Şimdi de birbirlerine girdiler.

Ne diyeyim artık.

*****


Şu maşa edebiyatından kurtulun artık

Bakan Egemen Bağış’a gençler yumurta atmışlar. Bu ikincisi. İlkinde yumurta isabet etmemiş ama Bağış’ın ceketini kirletmişti. Bu kez yumurta Bağış’ın yüzüne gelmiş. Canı çok yanmıştır, geçmiş olsun.

Yumurta atmak dünyada da uygulanan bir protesto eylemidir. Gerçi doğrusu çürük yumurtadır, isabet etse de etmese de kırıldığında çok kötü bir koku yayar ve koku bir türlü çıkmaz. Zaten yumurta bunun için atılır.

Bizde çürük yumurta bulamayan protestocular güzelim taze yumurtaları atıyorlar. Yumurtanın atılanın yüzüne gelmesi hoş değil, amacı aşıyor. Yumurta can yakmak için atılmaz.

Egemen Bağış, haliyle çok sinirlenmiş tabii. Kendine geldikten sonra açmış ağzını yummuş gözünü. Doğaldır, canı yanan o, tepki gösterecek.

Ancak yine alışıldık üslubu kullanmış. “Zavallı zihniyetlerin maşası” diyor yumurta atanlara. Piyon olduklarını söylüyor.

Neden? O gençlerin kendi aklı fikri yok mu ki birilerinin maşası, piyonu olsunlar.

Hem eğer o gençler “maşa” ise “piyon” ise siz de devletsiniz, maşayı tutanları yakalasanıza.

Bu edebiyat çaresizliğin edebiyatıdır. Yumurta atanların ne istediğini düşünmeyip bunu başkalarının adına yaptıklarını söyleyerek sorumluluktan kaçmaktır. İktidar uğradığı her protestodan sonra bu yola sapıyor. Görünmeyen güçlerin harekete geçtiğini ileri sürüyor.

Halkın kafasında hep “bir gizli güç” imajını taze tutup, sonra güya mücadele ediyor ve demokrasiyi kuruyor adı altında faşizmi dayatıyor.

Bu oyun aslında bayatladı ama, iktidara biat etmiş olan kör gözler aldırmıyor bile. 

*****


Füze değil kalkanmış

İktidar, göbeğini kaşıyan adamlar, bidon kafalılar gibi çok küçük bir kesime yönelik sıfatlandırma yapanlara çok öfkeleniyor ama işine gelince tüm Türkiye’ye bidon kafalı muamelesi yapmaktan hiç çekinmiyor.

İşte, hepimizi aptal yerine koyan son açıklama Savunma Bakanı’ndan geldi.

Sayın bakan diyor ki “Malatya’ya kurulan füze kalkanı değil, radar üssüdür. Burada füze yok, sadece uyarı sistemi var.”

Herkes aptal yerine konulunca bu açıklama da mantıklı gibi görünüyor.

Ama işin aslı öyle değil ki. Evet Malatya’daki bir radar erken uyarı sistemi.

Ama bu sistem, ateşleme düğmesi başkalarının elinde olan bir füze saldırı sistemine bağlı.

Yani, füzeler erken uyarı radarlarının yanında olsa da olmasa da bir şey fark etmiyor. Bu sistem kapsama alanı içinde bir füze gördüğü an harekete geçip uyarısını yapıyor ve Türkiye dışındaki bir yerden karşı füzeler ateşleniyor.

Sonuçta, demek ki birileri Batı’ya ya da Batı’nın tuttuğu herhangi bir ülkeye yönelik bir füze saldırısı başlatmadan önce, hedefi koruyan erken uyarı sistemini devreden çıkarmak zorunda hissedecektir kendini.

İsrail’e bir füze atacaksanız önce bunu saptayacak merkezi yok etmek durumundasınız ki, karşı füze harekâtı devreye girmesin.

Demek ki Bakan’ın “Burada füze yok ki” gibi masumane konuşarak yaptığı konuşmanın hiçbir anlamı yoktur. Füze olsa da olmasa da “cephe” ülkelerinin başında Türkiye vardır.

Bu gerçeği türlü çarpıtmalarla başka türlü göstermeye çalışmak tüm halkı aptal yerine koymakla eş değerdir.

*****


Enerji Bakanı Taner Yıldız, “Yılbaşında doğalgaza zam var ya da yok demem doğru olmaz” demiş. Kesin bir dil kullanıp vatandaşı gaza getirmekten çekinen doğal bir bakanımız olduğu için çok şanslıyız! (Gani Yıldız)