Gençlerin en önemli sorununun işsizlik olduğunu bilmeyen yok. Peki bu konuda kabahatli kim? Onlar mı? Kesinlikle hayır. Ama kimilerine göre o işsiz gençler, “eğer nitelikli olsalardı, çoktan iş bulurlardı.”
Peki bu doğru mu? İş bulamayan gençler, donanımları yetersiz olduğu için mi iş bulamıyorlar yoksa içinde bulunduğumuz koşullar yüzünden mi işsizler?
Elbette herkesin kendine göre bir cevabı var. Ama ortada bir de somut gerçekler var.
Türkiye, her ne kadar dünyanın en hızlı büyüyen ülkelerinden birisi olarak dikkatleri üzerine çekse de, istihdam olanakları çok sınırlı.
Üretime dayalı bir büyüme yok. Dolayısıyla yeni elemana da ihtiyaç yok.
Türkiye’nin en büyük işvereni devlet. Ama o da küçüldükçe küçüldüğü için sağlık, emniyet ve eğitim dışında çok fazla personel almıyor.
En şanslı sektörlerden birisi de eğitim. Ama gelin bir de öğretmenleri dinleyin. İnim inim inliyorlar. Çünkü biri atanıyorsa, beşi işsizliğe mahkûm.
 
Sorun kimde?
İşte bu noktada o can alıcı soruyu sormak istiyoruz.
Atanamayan öğretmenler, yetersiz oldukları için mi atanmıyorlar?
Çünkü, yakın çevreleri bile artık onlara o gözle bakıyor. “Falancanın kızı, oğlu atandı, sen hâlâ öğretmen olamadın. Demek ki yeterince çalışmıyorsun, demek ki KPSS’den yeterince yüksek puan almıyorsun” diye atanmıyorsun diye serzenişte bulunuyorlar.
Oysa ortada çok farklı bir tablo var.
Önceki yıl, KPSS’de Türkiye birincisi olan öğretmen bile atanamadı. Yani Türkiye’nin en iyisi bile öğretmen olamadı. Çünkü o branşta öğretmen alınmadı. Şimdi çıkıp da kim, o öğretmen başarısız diyebilir ki!..
Yine aynı şekilde, belli branşlara çok fazla kadro ayrıldığı için 30, 40 puanı olanlar bile öğretmen olabiliyor. Türkçe, Matematik, İngilizce gibi branşlarda ise 85 puanı olan bile atanmıyor. Oysa işveren aynı işveren, sınav aynı sınav, kadro aynı kadro. Yani, devlet, KPSS’de 30 alanı öğretmen yapıyor, 85 alanı yapmıyor. Sonra da birileri çıkıp, atananlara yetenekli ve başarılı diyor, diğerlerini beceriksizlikle suçluyor.
 
Böyle adaletsizlik olur mu?..
Milli Eğitim Bakanlığı, eğer ille de bir reform yapmak istiyorsa, işe önce öğretmen yetiştirme ve öğretmen atama sistemini değiştirerek başlamalıdır. Yoksa attığı adımların hiçbirisi olumlu sonuçlar doğurmaz.
Öğretmeni mutlu olmayan bir eğitim sisteminin, ülkede lokomotif görevi üstlenmesi de hayalciliğin ötesine geçemez...
 
Boş kontenjanlar?
Anadolu liselerinde binlerce kontenjan hâlâ boş. Nakillerle dolması da mümkün değil. Çünkü bir yer dolarken, diğer yer boşalıyor. Bakan Dinçer de, tıpkı kendinden önceki bakanlar gibi olup biteni sadece seyrediyor. Oysa çözebilirdi. Çözmedi. Ama hâlâ vakit var. Bir, iki günlük bir kayıt dönemi bile bu sorunun çözümüne yeter de artar. Ama görünen o ki, o da tıpkı önceki bakanlar gibi, yok etmeye çalıştığı bürokrasinin esiri olmuş. Eğer onlar doğru karar veriyor olsalardı, zaten bu noktaya gelinmezdi. Ama nedense hâlâ onların sözü geçiyor! Zafer kazandıkları sürece de, bildiklerini okumaya devam edecekler...
Dışarıdan geldikleri için Bakan ve müsteşarın kangrene dönüşen eğitim sorunlarına vakıf olmaları biraz zaman alacak. Umarız Bakan Yardımcısı, kronik sorunları bilen birisi olur ve hızlı çözüm yolları bulur. Yoksa kaybedilen zamana yenileri eklenir.
Oysa artık eleştirmek değil, alkışlamak istiyoruz. Ama o da durduk yerde olmuyor...
Bakan Dinçer, gerçekleri görebilmek için mutlaka öğrenci, öğretmen ve velilerle çok daha sık bir araya gelmeli, onların direk kendisine ulaşabileceği açık bir hattı olmalı. İşte o zaman bizi çok daha iyi anlayacaktır..
 
Ek yerleştirme?
Üniversiteye girmek için yeni bir şans arayanlar bugün mutlaka bir Milliyet alsın ve Milliyet Akademi’yi istemeyi de unutmasın. Hangi üniversitede, hangi fakültede kaç kontenjan açığı var? En önemlisi de kimler başvurabiliyor? Tüm bu ayrıntıları hem Milliyet Akademi’de hem de gazete sayfalarında sizlerle paylaşacağız.
Hemen her üniversitede, tıptan mühendisliklere, hukuktan eğitim fakültelerine kadar her yerde az ya da çok boş kontenjan var...
YÖK, bir yandan tüm tabuları yıkıyorum, eğitime özgürlük getiriyorum derken, öte yandan kazanıp da kaydını yaptırmayanlara ikinci bir şans tanımıyor. Oysa böyle bir karar, hem adayları hem de üniversiteleri fazlasıyla sevindirecektir.
Özetin özeti: Eğitimde, artık lafın değil icraatın öne çıktığı günler görmek istiyoruz...