GEÇMİŞİMİZLE YÜZLEŞMEDEN YAŞANANLARI UNUTMAK, UNUTTURMAK MÜMKÜN MÜ?
 
 
Ülkem geçmişi onlarca insanlık onurunu yaralayan, vicdanlı yüreklerin kabul edemeyeceği katliamlara doludur. Aralık ayının bu günlerinde denk düşen Maraş, Ulucanlar, Robroski gibi saya bileceğim toplu yok ediş uygulamalarıyla yüzleşmeden yaşanan travmaları atlatmak gerçekten mümkün görülmüyor.
 
 
     1925’li,1936’lı 1950’li 70'li,80’li 90’lı 2000’li ve 2011’li yıllar hepsinde insanlık için yüz kızartıcı katliamlar var. Bahsi geçen yılların ortak özelliklerinden biri toplumsal muhalefetin yükseldiği yıllar olmasıdır. 70’li yılların son çeyreğinde de toplumsal muhalefet güçlerinin bir bütün olarak ileri çıktığı günler olması, Alevi inancında olan yurttaşların toplumsal muhalif dinamikler içerisinde erktin yer almalarının önünün kesilmesi gibi gerekçelerinin yanı sıra Maraş özelindeki gibi “düzde bereketli topraklar üzerinde oturan Alevilerin” yerlerinden yurtlarından edilmesi gibi spesifik nedenlerden olsun egemenlerin zaptı rap altında tutma politikalarının bir tezahürü olarak ülkem tarihinde önemli travmalara neden olduğu artık bilinmekte.
 
 
     Maraş'ta 16–22 Aralık 1978'de beş gün süren faşist kitle katliamında yüz on bir kişi öldü, binin üzerinde insan yaralandı. 552 ev ve 289 işyeri yakılıp yıkılarak tahrip edildi. Alevi nüfusunun yüzde 80'i katliamın ardından Maraş'ı terk etti.(Zorla göç ettirmeyle servet el değişimi arasındaki ilişki hiçbir zaman aklımızdan çıkartmayalım.) Yüz on bir kişinin katledildiği katliam, resmi kurumların organize ettiği sivil faşistlerce uygulanmış bir plan olduğu 34 yıl sonra artık itiraf ediliyor.
 
 
      Bu katliam ve yaşadığımız böylesi büyük acılar tarih yapraklarında kalmış bir geçmiş değildir; bugün de aynı egemen zihniyetin Kürt kökenli yurttaşlarımızı hedefe alarak Uludere gibi örneklerle yaşattığı süre gelen uygulamalarıdır. Çünkü ırkçı milliyetçi linç geleneği rejimin emekçileri ezme, bastırma yöntemlerinden biridir. Dün olanların dünde kalmasını istiyorsak, tarihimizle korkmadan yüzleşip, bu gün yapılan baskıcı ve yok edici uygulamalara yönelik linç hazırlıklarına karşı uyanık olmalı ve “emekçilerin birliği, halkların kardeşliği” mücadelesini her koşulda yükseltmeye çalışmalıyız.
 
 
     Maraş katliamı benzerlerinde olduğu gibi derin devletin emrindeki faşistlerin kendi ideolojilerine uygun filmleri gösterdikleri Çiçek Sinemasını 19 Aralık günü tesiri az bir patlayıcının kendileri tarafından patlamasıyla katliamın fitili yakılır. Bomba ile birlikte salondaki faşistler “Bunu solcular yaptı” söylemleri ve "Müslüman Türkiye!" "Milliyetçi Türkiye!", “Komünistler Moskova'ya!”, "Başbuğ Türkeş!" gibi sloganlarla solcu kurumlara saldırmaya, Alivilerin yoğunlukta oturduğu mahallelere sıradan insanları saldırtmak için yönlendirmeye başladılar. Bu bombayı kimin koyduğu daha sonra bizzat devlet kurumları tarafından itiraf edildi. Katliam üzerine İçişleri Bakanlığının hazırladığı bir gizli rapor daha sonra basına yansıdı. Rapordaki tespit şudur:
 
     “18.12.1978 günü, ÜGD (Ülkücü Gençlik Derneği) Maraş Şubesi İkinci Başkanı Mustafa Kanlıdere, Ökkeş Kenger ve üçüncü başkan Mustafa Tecirli'ye “Halkı kışkırtmak, tahrik etmek ve isyanını sağlamak için solcuların attığı süsü verilmek kaydıyla, tahrip gücü az bir dinamit atılmasını” emretmiştir.
 
    Sinemaya bomba tahrikinden sonra devrimcilere saldırılar artar. 21 Aralık 1978'de Maraş Meslek Lisesi öğretmenlerinden, Töb-Der (sendikam Eğitim Sen’in öncellerinden olan  Töb-Der 1979 yılında Maraş katliamını ve öldürülen üyelerinin faillerinin bulunması talepli 3 günlük işe gitmeme protestosunu ülke genelinde uygulayacak denli örgütlü ve 200,000’i aşan üyesiyle eğitim emekçilerinin birleşik en güçlü sesiydi.) üyesi olan Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu okuldan evlerine giderken faşistlerin silahlı saldırısıyla katledildiler.
 
      TÖB-DER’li öğretmenlerin cenazeleri Maraş Lisesi önünde yapılan törenle, beş bin kişinin katıldığı kortej halinde Ulu Cami'ye doğru yola çıkartılarak defin için hazırlanırken, kontrgerillanın yerel milisi gibi çalışan faşistler cenaze törenine katılanlara saldırmak için geceden çevre il, ilçe ve köylerden adam getirmek için  "Komünistler, Aleviler Cuma namazında camileri bombalayacaklar Müslüman kardeşlerimizi katledecekler. Bunun hazırlığını yapıyorlar. Müslüman kardeşlerimizi katliamdan korumak için toplanalım” yollu çağrılarda bulunulduğu aradan geçen onca yıldan sonra artık biliniyor.
 
      O gün ve sonrasında yaşananlar ise insanlık onurunu ilelebet lekeleyecek denli barbarca ve vahşicedir. Kadın,  çocuk demeden linç ve tecavüz Alevilerin yaşadığı ve sosyalist, demokrat ve ilericilerin etkin olduğu mahallelerin otomatik silahlarla güpegündüz tarandığı, günler öncesinden işaretlenen evlere benzinli gazlı, yanıcı maddelerle kundaklandığı tüm bunlar yetmezmiş gibi evlere girilerek kadın, çocuk demeden linç, tecavüz ve işkenceler yapıldığı günler boyunca devletin kolluk kuvvetleri bu mahallelerde ne olup bittiğini nedense hiç merak etmez!
 
     Katliamcı faşist güruh, kadınlara tecavüz eder, hamile kadınların karınlarını deşer, kundaktaki çocukları boğazlar, hatta öldürdükleri kadınlara dahi tecavüz eder, kadınların memelerini keserler. Çocukları gözlerinden şişlerler, insanları baltalarla saldırıp öldürecek denli gözü dönmüşlükle hunharca bir katliamı neye ve kime hizmet ettiklerini bilmeden gerçekleştirirler.
 
    20–21 Aralık 1978 tarihinde gerici sivil faşistler tarafından başlatılan bu kitle katliamı beş gün sürer ve tarihimize, insanlık tarihine kara bir leke olarak hafızalarımızdan silinmeyecek şekilde düşer.Tüm bu gerçekliliklerle yüzleşmeden de silinmeyeceği bilinmelidir.