Olay TV’leri başında olan milyonlarca izleyicinin gözleri önünde tamamen “doğal” olarak gelişti. Ya da iyi bir kurguyla “doğalmış” gibi servis edildi. Amaç sayın başbakanın “duygulu, içten, inançlı bir insan olarak resmetmek olsa gerekir ki hemen hemen tüm majestelerinin kanallarında tekrar tekrar yayınlanarak başbakanımızın yaşanan trajedilerden nasılda etkilendiği, duygularını akan gözyaşlarıyla nasılda dışa vurduğunu öğrenmiş olduk.

 Akan gözyaşları başbakanın olunca vakayı her yönüyle incelemek, vakaya konu olan olayın benzerlerinde sayın başbakanın verdiği tepkileri araştırmak boynumuzun borcu oldu. Son sözü baştan söyleyeyim. Başbakan Mısır’a başka kendi ülkemizde yaşanan dramlara başka tepki veriyor. Tak iyenin “kralını” milyonların gözünün içine baka baka yapıyor.


Mısır’daki ayaklanmada Esma’nın vurulmasının ardından başbakanı, televizyon ekranlarında Esma’ya ağlarken gördük. Bu görüntü, günlerce televizyonlardan verildi. Oysa Uludere (Robroski) katliamında veya Diyarbakır da ki sokak direnişlerine “Kadın da olsa çocuk da gereğini yapacağız” sözleriyle tanıyoruz sayın başbakanımızı.

Ankara’da bir eylemde TOMA’ya çıkan kadın arkadaşa “Kadın mıdır kız mıdır” sözleriyle hatırlıyoruz.” “Ananı da al git” vb. Birçok söylemiyle hatırlıyoruz sayın başbakanı. Şimdi sayın başbakanınbu sözlerini duymayanlar, “Esma’ya döktüğü gözyaşlarından” dolayı başbakanı çok naif ve kadın dostu gibi görebilir.

Gerçek orta yerde aleni olarak duruyor.AKP iktidarı süresinde yüzde 1400 artan kadın cinayetleri, 2009-2011 yılları arasında 29 bin 980 taciz-tecavüz saldırısı ve binlerce çocuk istismarı gündeme geldi, çocuk gelinler vakasıdâhil bir dolu vaka hatta Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez ’in “sapıkça” cinsel taciz olayı gibi kamuoyunca daha sıkı takip edilen vakalarda bile parti tabanını üzmemek için 16 yaşında evliliği yasallaştırma operasyonları belleklerimizde duruyorsa “Esma” için akıtılan gözyaşının hiçbir anlam ifade etmediği gayet net anlaşılıyor.

AKP’nin iktidara taşınmasında kadın tabanının rolünün ne kadar büyük olduğunu hepimiz hatırlıyoruz. Bunun karşısında iktidar, kadın-erkek tüm kuvvetleriyle kadına yönelik vahşi yüzünü göstermekte çok cömert davrandı. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, ailenin korunması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi ile ilgili protokolün imzalanmasında mesajını verdi. Her gün kadın cinayetleri haber gündemlerini doldururken, Görmez, “Kadın cinayetleri dediğiniz bir iki münferit olay, abartmaya gerek yok” diyor adeta. Tıpkı soyadı gibi gözünün önünü görmeyen, kadını insan bile saymayan Görmez, BM üzerinden insanlık dersi vermeye kalkıyor.

Görmez görmeye dursun, insan hakları kime emanet acaba. TBMM İnsan Hakları Komisyon Başkanı ve AKP Sakarya Milletvekili Sayın Av. Ayhan Sefer Üstün, “Taciz mağduru doğursun, kürtaj tecavüzden daha büyük suç” sözleriyle gündeme geldi. “Bir insan hakkı olarak tecavüzcüye madem mağdur ettin, al senin olsun” diyerek, kadını tecavüzcüsüne sunuyor. Resmiyette çok sıfatlı şahsiyet, fütürsuzca ve sıfatsızca tecavüzü meşrulaştırıyor.
Tekçi iktidar zihniyetli bu olunca kadın-erkek fark etmiyor. Nereden mi belli? SGK’nın kadın Başkanı Yadigâr Gökalp İlhan, “Üç yetmez, beş çocuk” doğurun diye buyurmuş. Yoksa Sosyal Güvenlik Sistemi 2023′te sıkıntıya girecekmiş. Yani başbakanın dediği gibi, devletin bekası için adeta evde oturup “kuluçkaya yatmaya” çağırıyor emekçi kadınları.

Hangi birini söylesek ki dediğimiz anda, bunu atlamak olmaz dediğimiz bir bomba haber düşüyor önümüze. Hâkim Önder Kanyılmaz, verdiği yargı kararlarından tatmin olmamış olacak ki, devletin ve erkeğin bekası için bir kitap kaleme almış. “Erkeğin itibarsızlaştırılması: Feminist düzen” adlı kitabında, yasaların kadını koruduğundan, hâkimler kadına yönelik şiddet davasında mahalle baskısına uğradığına kadar birçok “acı gerçeği” kendince erkek egemen aklıyla ortaya seriyor.

AKP ve paydaşgillerinin kadına yönelik kafatasçılığı örneklerle anlatılmaz yaşanır tabii. Hatırlarsak, Gezi direnişine katılan kadınların, ne teröristliğini ne de sapkınlığını bırakmıştı sayın başbakan. Şimdi Esma’yı Mısır’ın simgesi gösterip ağlarken, kadın cinsinekarşı genel yaklaşımını, erkek egemen bakış açısını unutturmak istiyor. Tahrir’de, Rojava’da, Gezi’de ve dünyanın birçok yerinde kadınlar direnişlerde sembol oldu. Olacaklar. Tekçi erkek egemen anlayış ve bu anlayışın siyaseten temsilcileri sabahtan akşama canlı yayınlarda ağlasalar da başta emekçikadınlar olmak üzere hiçbir emekçi insanı artık kandıramayacaktır.