Yazımın başlığından anlaşılacağı üzere geçen hafta Niğde’mizde yaşadığımız “ağaç katliamının” en üst perdeden bir ve benzeri İstanbul Taksim gezi Parkın da, 3. Boğaz köprüsü inşasında ve Kuzey Marmara Transit Otoyolu çalışmalarında aynı zihniyetin iş başında olduğunu gözlemliyoruz. Bu zihniyetin adı kes-kurtul- yok ettir.
     Taksim Gezi Parkı özelinde yaşanan çevre katliamına geçmeden Adıyaman İlinde elim bir trafik kazasında kaybettiğimiz 9’u kadın 10 tarım işçisi kardeşime Allahtan rahmet, acılı aile ve yakınlarına başsağlığı dileklerimi iletmek isterim. İster iş cinayetlerinde kaybettiğimiz canlarımız olsun ister çevre düzenlemelerinde kaybettiğimiz ağaçlarımız olsun nedeni kar daha çok kar ve rant hırsı. Yani, insanı ve toplumu merkeze almayan kapitalist üretim tarzı ve ona hizmet eden kölece bağımlı yöneticilerinin “ben dedim oldu” mantığıdır.
     İstanbul’un merkezinde kalan son yeşil alan da siyasal iktidarın rant hırsına göz göre, göre kurban verilmektedir. “Ecdat” güzellemeleri eşliğinde başlayan yağma, Emek Sineması’nın ardından “yavuz” köprüleriyle boğaza, Taksim Gezi Parkı Topçu Kışlası Projesiyle de şehrin en merkezi yerindeki yüz yıllık çınarları hedef alarak hızla devam etmekte. 3. Köprü temel atışında dillendirilen “ben dedim yapılacak” söyleminden güç alan kolluk kuvvetlerinin ve İstanbul Büyük Şehir Belediyesi yıkım ekiplerinin gece baskınıyla başlayan ve direk ağaçları hedef alan saldırıyı engellemek için canlı kalkan olan yurttaşlarımıza “gaz-cop” eşliğinde yapılan müdahaleyi hep beraber yaşayıp gördük.
      İnsanlık tarihinin yeniden yazılmasını sağlayan arkeolojik keşifleri “3-5 çanak çömlek” olarak nitelendiren zihniyet Taksim Gezi Parkı’nın yerine “Topçu Kışlası”nın yapılmasını ise tarihe sahip çıkmak olarak değerlendirerek emekçi kitleleri aldatmaya yönelik söylemleriyle bu türden çevre katliamlarına tam hız devam edeceğinin sinyalini aylar öncesinden vermişti.   
      Bildiğimiz gerçekliği kendi ağızlarından “Taksim’in ortasına AVM yapmak” niyetinde olduklarını, kimsenin de bunu engellemeye gücünün yetmeyeceğini” minvalinde açıklamalarla duyurmuş olmaları cepheden saldırıya geçtiklerini resmetmektedir. Üç gün önce başlayan Taksim muharebesi kapsamında, çevrecilerin, duyarlı yurttaşlarımızın, bazı vekillerin gösterdiği savunma çalışmalarına yapılan orantısız müdahalenin ardında bu cepheden saldırı taktiğinin izlerini görmekteyim.
     Ülkemiz yönetici erginin tarihi rant için yağmalarla dolu olsa da bu siyasal iktidarın son on yıllık talanı artık akıl ve izan sınırlarını aşmıştır. Bir tarihi eserin üzerine beton döken, bir diğerini göz göre göre sular altında bırakan, kıyı şeritlerinde yapılaşma sınırını azaltan, şehirleri beton tarlalarına çeviren, orman alanlarını ranta açan, ülkenin her yanında yabancı sermaye odaklarını sevindiren “çılgın projeler” uyduran, kentsel dönüşüm adı altında kenti kent yapan ne varsa yok eden iktidarın yarattığı tahribat artık geri dönüşü imkânsız bir noktaya taşınmış olduğunu üzülerek gözlemlemekteyim.
     Çıkarttığı yağma yasalarının bile içine sığmayacak uygulamalar kural tanımaz bir şekilde hayata geçirilmektedir. 3. havaalanı ve köprü için ÇED raporlarını hiçe sayan, mahkeme kararlarına rağmen doğal dengeyi bozacak projelere göz yuman, sırf kapitalistleri mutlu etmek için proje uyduran,  hemen her doğal afet ve yıkımı fırsattan sayan bu iktidar daha şimdiden tarih kitaplarında yerini almıştır. Yağma ve linç dürtüleri dışında bu gidişatı açıklamanın hiçbir yolu bulunmamaktadır.
    Sınırları içinde bulunan yüze yakın AVM ile dünyanın en çok AVM’si olan şehri unvanını taşıyan İstanbul’a, hem de kentin tam göbeğine yeni bir tane daha AVM yapmaya kalkmak nasıl bir aklın ürünüdür. Okurların takdirine bırakıyorum. Asıl işi sermayenin ve emperyalist güçlerin yolunu temizlemek olan siyasal iktidarın sahiplerli en net ifade ile gölgesini satamadığı tüm ağaçları kesmektedir.
     Onca baskı ve sindirmeye rağmen tonlarca gaz, su fışkırtmalarına, gözaltı terörü uygulamalarına rağmen eninde sonunda zaferin sahibi her zaman biz işçiler, emekçiler ve direnenler olacağını biliyoruz. Taksim gezi Parkı direnişini KESK’in “insanca yaşam, güvenceli iş ve ücret talebi ile 5 Haziran da yapacağı uyarı grevi birleştirecek bir hattan yürüyerek mücadeleyi bütünleştirip, boyutlandırarak siyasal iktidarın cepheden yaptığı saldırıya emekçilerin birleşik mücadele cephesiyle cevap vermeliyiz.