Abdüllatif Şener, AKP’nin kurucuları arasındaki en önemli isimlerdendi. İlk AKP kabinelerinde kritik görevler aldı. Tayyip Erdoğan’ın gidişatına en sert tepkiyi gösteren isimlerden oldu. Ayrıldı, Türkiye Partisi’ni kurdu. Siyasetin doğrucu Davutlarındandır. Abdüllatif Şener, lafı eğip bükmez. Ne diyecekse dosdoğru söyler. Tayyip Erdoğan’a biat edip, boyun eğseydi hala AKP içinde genel başkanlığa en güçlü aday isimlerden biri olurdu.
Bunları niye mi hatırlattık!.. 
Abdüllatif Şener’in uzun süredir sesi çıkmıyordu. Milli görüş çizgisinden gelen Şener’e, Numan Kurtulmuş’un AKP’ye katılımı ve kongrelerle birlikte siyasette esen transfer rüzgarlarını soralım istedik. Ama, “bir dokunduk bin ah işittik” desek yeridir.  
İlk olarak “HAS Parti’nin AKP’ye katılımını nasıl değerlendiriyorsunuz? CHP’den  Gürsel Tekin, ’AKP’den birileri gelecek’diyor. Siyasette yeni kaymalar, yeni şeyler oluyor. Bu konuda bir değerlendirme yapar mısınız?” derken, soruyu tamamlayamadan Abdüllatif Şener gürledi;
“Vallahi, yani şimdi ne değerlendirme yapılacak. Ben bu olup bitenleri çok önemli gelişme saymıyorum. Yani o transferle ilgili biri bir şey söyledi ama, altı üstü var mı yok mu, belli değil. Olsa ciddiye alınacak ne tarafı olacak, onu da kestiremiyorum. Yani başka konular bulun tartışacak, bunları ne tartışıyorsunuz. İktidarın nerede yanlış yaptığını gösteren ne bir aydın var, ne sivil toplum kuruluşu var, ne medya mensubu var, medya grubu var. Böyle bir ortam olmaz ki. Bunun dışında sizin söylediğiniz, tartıştığınız konuların hiçbir değeri yoktur.” 
Bir kere kafaya koymuştum. AKP cenahında olup bitenlerle ilgili Abdüllatif Şener’den bir şeyler koparacaktım. “Onca eleştiriden  sonra Numan Kurtulmuş’un  AKP’ye  geçmesi Cumhurbaşkanlığına yönelik...” yine sorumu tamamlayamadan Şener lafa girdi;
“Ne yapacaksınız? Evirip çevirip AKP’yi tartışıyorsunuz. Ne olacak yani? Bunları niye konuşuyorsunuz ya!.. Konuşmayın bunları, es geçin görmeyin bunları ya!.. Bunların ne değeri var. Türkiye’nin şu yaşadığı siyasi ortamda bunların hiçbir değeri yok. Adamın boynundaki davula tokmak vurup duruyorsunuz ne olacaksa.” 
-Peki, Türkiye’de şu an nereye bakılmalı?
 “Yani seninle benimle de olmaz bu iş. 300 tane uydu yayını yapan kanal varsa, 24 saat yaptığı işleri rasyonelleştiriyor, yanlışlarını konuşmuyor, el altından yağ çekiyor. Ne olacak, böyle bir demokratik ortam mı olur ya!.. Aydın takımı, medya, sivil toplum hepsi bitmiş zaten.” 
-Çok karamsar bir tablo çizdiniz.
“Yoo. Değişebilir, şu an böyle.” 
-Nasıl değişir peki?
 “Nasıl değişecek ne bileyim. Bir yerlerden başlamak lazım. Bir sivil hareket oluşturmak lazım,  medya ayağını oluşturmak lazım. Yoksa Türkiye’nin demokratik standartları çok düşük. Anti demokratik bir yapı var. AİHM kararları var. Bir ülkede iktidar incitilecek derecede eleştirilemiyorsa o ülkede demokratik toplumun gerekleri yerine gelmemiş demektir. AİHM kararları böyle. Var mı şimdi, AİHM perspektifinden Türkiye’de demokrasi var mı? Yok. İktidarı kim acıtacak şekilde eleştirebiliyor. Veya topyekûn güçlü bir şekilde halkın kafasına sokacak şekilde bir eleştiri ortamı oluşturulabiliyor. Yani şöyle bir rezillik olur mu ya! Aydınların ve demokratik kimlikli herkesin en temel eylemi dünyanın her tarafında savaş çağırtkanlığı yapıldığı zaman ’savaşa hayır’demektir. Yani, Türkiye’de ’savaşa hayır’diyen aydın yok, demokratik kuruluş yok, sivil toplum kuruluşu yok. Böyle bir şey olur mu ya!..” 
-Sert eleştireni içeriye atıyorlar?
 “Yav tıkacaklar. İçeri tıkacaklar, tıkacaklar içerde yer kalmayacak. Duvarlar içerden yıkılacak zaten. Atsınlar ne çıkar.” 
-Peki, Atabeyler davasında çıkan karar dikkatinizi çekti mi? 
 “Yani masaya yatırılması gereken ne kadar çok şey var ya. Yargı süreçleri de dâhil Türkiye’nin demokratik niteliğini tahrip eden gelişmeler yaşandı Türkiye’de. Millet konuşamaz oldu, millet yaşamaz oldu, millet düşünemez oldu. Eleştirel düşünceyi geliştiremez oldu. Bu ortamı oluşturan herkes suçludur. Tarihi soruyu burada arayacaksınız. Asıl çete burada. Ülkede demokratik toplumun gerekliliklerini tasfiyeye yönelik gelişmelerin içinde kimler varsa, zaten burada bir çete yapılanması var mı diye incelemek lazım. Soruşturulması gerekir.” 
-Bu gidişat nereye gider, nasıl görüyorsunuz?
 “Bunlar konjonktürel şeylerdir. Ulusal dinamikler sonunda bunları aşar. Bir süre sonra bu ortam yargılanır. Bir süre sonra bu ortam sorgulanır. Hiçbir şey kalıcı değildir.” 
-Bekleyeceğiz yani?
 “Beklemeyeceğiz. Doğrunun bir ucundan tutacağız. Bir ucundan tutmadan olmaz. Şu, şunu transfer etti bu bunu bilmem ne yaptı. Yazma bunları yav. E!.. Ne olacakmış? Bütün basını onunla doldurmuşlar. Çanağına su doldurmuşlar. ” 
Abdüllatif  Şener, lafı fazla uzatmadan noktayı koydu. Söylediklerine katılmamak da elde değil. Şener’in şu sözlerinin  altını bir kez daha çizmekte fayda var;
 “Bir süre sonra bu ortam yargılanır. Bir süre sonra bu ortam sorgulanır. Hiçbir şey kalıcı değildir.” 
Doğru söze ne denir!..