Bizler mi hızlı yaşıyor, çabuk tüketiyor her şeye bir anda sahip olup mutluluk varsaydığımız duyguya ulaşmaya çalışıyoruz yoksa yaşam denilen süreç teknolojiyle kurduğu ilişki biçimiyle kendi kurgusu içerisine aldığı bizleri, istediği yöne istediği şekilde savurup beşik gibi sallıyor, ayırt etmek gerçekten güç.

Her alandaki değişimin çok yoğun bir şekilde yaşandığı günümüz dünyasında bu ivmenin yavaşlayacağına dair hiçbir belirti de olmadığına göre, daha yoğun ve daha hızlı bir yaşam şeklinin bizleri beklediği aşikâr.

Düşünerek, tartarak,  strateji geliştirerek, hesaplı kararlar vererek eyleme geçilen “satranç oyunu” dünyasından sonra kendimizi, değişen koşullara uyup anında karar vererek eyleme geçilen “bilgisayar oyunu” dünyasında bulduğumuz bu kadar açıkken, tüm bunlara uyum sağlamakta elbette öyle kolay olmuyor.

Ekonomik koşulların ağırlaşması ve doğal olarak rekabet şartlarının artması sonucu biz insanlar, seçme hakkının ne kadar bizde olduğunu kestiremediğimiz iki durumla karşı karşıya kalıyoruz.

Ne mi bunlar diye soracak olursanız?

Ben de; ya ağırlaşan ve giderek daha talepkâr olan çalışma koşullarının “kurbanı olmak” ya da “kaderini eline almak” derim.

             Çoğunuza siz bunlardan hangisi olmak istersiniz; kurban olmak mı yoksa kaderinizi elinize almak mı diye sorsam şüphesiz çoğunuz elbette kaderimi elime almak derdiniz.

Kaderinizi elinize almanın en büyük anahtarı ise beklentilerinizi gerçekçi bir temele oturtturarak ve stres kaynaklarınızı saptayarak, bunlarla başa çıkma gücünüzü şekillendirmekle mümkün olur.

Her şeyden önce esnek olmayan, kendi kafasındaki çözüm dışında çözüm kabul etmeyen, çevresindeki insanları ve olayları sürekli değiştirmeye çalışan, hep haklı olduğuna inanan ve tanıdığı tanımadığı herkese ders vermeyi kendine görev sayan bir kişilik yapısıyla, bunu gerçekleştirmenin zor olduğunu bilmek gerekiyor. Onun için; işine bağlı, değişikliği gelişim için fırsat gören ve öz saygısı yüksek bir profil oluşturacak hayat görüşüne sahip olmak gerekiyor.

 Yaşantılarımızı öngörülebilir ve denetlenebilir hale getirip, deneyim ve becerilerimizi devreye sokmak işe yarıyor.

Hız ve yoğunlukla başa çıkmada karşılaşacağımız stresle birlikte, kendi kişisel başa çıkma tekniklerimizi geliştirmemiz, zorunluluk haline geliyor.

Nihayetin de bireysel farklılıklarımızdan dolayı zaten gelişen şartlara farklı tepkiler veren varlıklar değil miyiz?

Zamanın şartları bir şekilde bizi başarıya odaklıyor olsa da…

Başarılı olmak ve var kalabilmek için doğal olarak sınırlarımızı zorluyoruz.

Lakin sınırlarının zorlanmasından hoşlanmayanlar ortalama olarak kalırken, sınırlarını çok zorlayanlar ise tükeniyorlar kendi döngüleri içinde

Tabiî ki tüm bunların hepsini belli bir dengede tutup, insan olduğumuzu unutmadan var olmayı becerenlerimizin, dengeli halleriyle yaşamı kucaklayışlarını örnek alanları, bunun dışında tutanlar hariç…