Geçtiğimiz günlerde basında bir haber yer aldı.
İki yıl önce Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesi belediye meclisi çok yararlı (!) bir çalışmaya imza atmış! Çocuklarına Eshab-ı Kehf'in adını koyanlara altın hediye edileceğini duyurmuş. Altın kelimesini duyan vatandaş durur mu? Yeni doğan 57 bebeğe Eshab-ı Kehf'in adları verilmiş ve altınlarda kapılmış!
Afşin Belediye Başkanı ise yaptığı açıklamada;
“Halkımız Eshab-ı Kehf'e ait isimleri çocuklarına vererek yaşatıyor. Son yıllarda maalesef isimler de modaya uydurularak farklılaşmaya başladı. Biz de iki yıl önce bir karar aldık. Eshab-ı Kehf'e izafe edilen isimlerin yaşatılması için halkımıza ikramda bulunuyoruz.”
Demiş!
Ne var bunda? Batmanlı aile çocuklarına Ernesto Che Guevara adını verirken iyi de, Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernuş, Debernuş, Şazenuş, Kefeştatayyuş isimleri verirken mi kötü diyenler olacaktır.
Haklılar. Zaten Afşin Belediye Başkanı ne diyor?
“İsimler de modaya uydurularak farklılaşmaya başladı” Ancak bizim itirazımız isimlere değil, uygulamaya. Bunun için de öncelikle Yedi Uyurlar olayına Kur’an açısından bir göz atalım.
Yedi Uyurlar Kur’an-ı Kerim’de “Kehf” suresinde geçer. Yaygın bir inanışa göre halk arasında sayıları yedi kişi olarak kabul edilmektedir. Ancak Kur’an sayı ve isim vermemektedir. Kehf Suresi 22. Ayet özellikle de sayı konusuna açıklık getirmektedir:
Karanlığa taş atar gibi, kimi ‘Onlar üç kişidir, dördüncüleri köpekleridir’ der. Kimi de ‘beş kişidir, altıncıları köpekleridir’ der. Kimi ‘Yedi kişidir, sekizincileri köpekleridir’ der. De ki:’ Onların sayısını en iyi Rabbim bilir. Onları pek az kimseden başkası da bilmez. Bunun için, onlar hakkında, bu yüzeysel anlatılanların dışında kimseyle tartışma ve onlar hakkında başkalarından bilgi isteme.” (Prof.Dr. Hüseyin Atay. Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Açıklaması. S.295)
Yine Muhammed Esed Kehf Suresi ile ilgili şöyle bir açıklama yapmaktadır:
 “Sureye ismini veren Ashâb-ı Kehf (Mağara İnsanları/Mağara Arkadaşları) kıssası (13-20. ayetler) inanç uğruna dünyevî olandan feragat etme tavrını yansıtmakta ve bir ölüm, ölümden sonra kalkış ve manevî/ruhanî uyanma temsîli içinde derinleşmektedir.”
İşte bizim itirazımız tam da burada devreye girmektedir. “dünyevî olandan feragat etme” cümlesinden hareket edersek, yine dinin siyasete ve maddiyata alet edilmesi olayıyla karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Dünyevî olandan feragat edemeyen aileler, işin içine altın ikramı girmeseydi çocuklarına yine de bu isimleri verirler miydi? Kutsalı altına tevil etmek…Ayrıca Mağara İnsanları’nın sayıları ve adları Kur’an’da belirtilmezken…
Aklımıza başka bir soru işareti daha takılmakta;
Topluma dil ve isim üzerinden bir kültür yozlaşması mı enjekte ediliyor?
Belediye başkanı yeni doğan çocuklara yedi uyurların isimlerinin daha çok verilmesini sağlamak için farklı teşvik edici uygulamalar yapacaklarını da kaydetmiş!
Haydi hayırlısı!
Cahiliyet ve sefalet var olduğu sürece bu millet, çocuklarının adını ve geleceğini altına, kömüre ve erzak çuvalına satmaya devam edecektir…
Durmak yok, yola devam!