Tencere davaları başladı…
Türkiye’yi çal, bir şey olmuyor…
Ama tencere çal…
Hapisliksin…
Padişah “Tencere tava mava çalanı şikâyet edin” deyince, yandaşlar ve polis harekete geçti…
Suç yeri: Balkon…
Suç aleti: Tencere…
Polis el koydu…
Suç ortağı kaşık…
Ama limanı çal…
Koruluğu çal…
Parkı çal…
Şehri çal…
Bir şey olmuyor…
Çünkü tencerenin tın’larından en az birisi, ülkenin orasını burasını çalanlardan hesap sorulmasını isteyen tın…
Toptan tüfekten daha güçlü…
Böyle korkuttuğuna göre…
Ve polis sordu:
“Neydi o çaldığınız öyle?..”
“Bizim tencere…”
“O ses ne?..”
“Onuncu Yıl Marşı…”
“Tava ile marş çalınır mı, bi defa notası yok…”
“Niye, tava ile hükümet düşürülüyor da?..”
Adaleti çal…
Özgürlükleri çal…
Yaşamları çal…
Devleti çal…
Ama tencere çalınca yakalanıyorsun…
Tencereler…
Onun boş kalmaması için bir ömür didindi, saçını ağarttı baba…
Anne mutlu gününde başında türkü mırıldandı, zor günlerinde gizli gizli ağlarken yüzü o yanda…
Bebekler onunla büyüdüler…
O kaynadıkça vardı yuvalar… Düğünlerin zerdesi, bayramların aşuresi, baba ocağının en güzel kokusu…
Bu kez tencereyi, güzel günler istemek suçundan mahkemeye çıkardılar…
Korkma çal…
Umuda açız bu sefer…