Yıllardır kendine “sağ” diyen iktidarların başları sıkıştıkça bıkmadan usanmadan kullandığı bir slogan var. Bir konuda eleştirildiler mi hemen “Bunlar Boğaz Köprüsü’ne de karşıydı” derler.

Neymiş, 1969’da bazı sol gruplar Boğaz Köprüsü’nün yapılmasına karşı çıkmışlar, oysa şimdi trafikten bezdikleri için üçüncü köprünün yapımına bile razıymışlar.
Bunlar “solu” dar görüşlü gibi gösterme çabalarıdır. Çünkü sol ilericiliği, çağdaşlığı, bilimsel görüşü savunur. Bununla baş edemeyenler çareyi popülist söylemde bulur.
O yılları hiç bilmeyen, Türkiye’nin çektiği sıkıntılardan, yokluklardan haberi olmayan, 1960-70’lerin romantizminden hiç nasibini almamış, hayatı bilgisayardan, twitter’dan ibaret sanan yeni nesil ise hayretler içinde “vay canına, bunların hiç mi aklı yokmuş” diye soruyor şaşkın şaşkın.
Boğaz Köprüsü’ne karşı çıkılması bir yeniliğe, çağdaşlığa karşı çıkılması değildir. Sadece ülkenin içinde bulunduğu sıkıntıları göz önüne alan, özellikle Doğu’da insanların yaşamak için nasıl çetin bir mücadele verdiğini bilen bir sol kesim, ki büyük ağırlıkla öğrencilerden oluşuyordu, öncelikleri ortaya koyarak “köprüden önce yapılması gerekenleri” sıralamaya çalışmıştı.

Deniz Gezmiş’lerin, Mahir Çayanlar’ın öncülüğündeki Dev- Genç hareketi “Boğaz’a köprüden önce Zap suyuna köprü yapın” diyerek harekete geçmişti. Sonunda öğrenciler Doğu’nun en azgın akan ve yüzlerce kişinin canını alan Zap Suyu üzerine bir köprü inşa etmişlerdi.

Boğaz Köprüsü yapılırken, iyi eğitim almış, şehircilik bilen, kapitalist anlayışın İstanbul’u nasıl bir metropole çevireceğini gören kişiler gelen tehlikeye dikkat çekerek “Köprü mutlaka zorunlu hale gelecektir, ama bunun yaratacağı sakıncaları şimdiden halletmeliyiz” önerileri getirmişlerdi, ama dinleyen olmamıştı.

Nitekim önlemler alınmadığı için İstanbul’a göç daha da körüklenmiş, kaçak ve çirkin yapılaşmaya göz yumulmuş, kent nüfusu birkaç yıl içinde iki katına çıkmış ve 15 yıl sonra ikinci köprü de “zorunlu” hale gelmişti.

Aynı tartışma yine yaşandı 86 yılında. Ama yine önlem alınmadı. İkinci köprünün güzergâhı bomboş ormanlık alandı, bugün milyonların yaşadığı bir çirkinlik anıtı gibi.
Sonuçta, önlem alınmadan, kent planlaması yapılmadan inşa edilen köprü ikinciyi getirdi, ikinci de üçüncüyü getiriyor. Sonra oturup “Bu trafiğin hali ne?” diye dövünüyoruz ama ne çare.

Elbette Türkiye’nin gözbebeği İstanbul’un bir metropol olmasına karşı çıkmak mümkün değildi. Ama eğer “Bunlar köprüye de karşıydı” denilen dönemde söylenenler göz önüne alınsaydı, İstanbul bugün daha yaşanılır halde olurdu.

*****

Sarı dev hafriyat kamyonları

Son günlerde İstanbul’un her yerinde cirit atan sarı dev damperli kamyonları görüyor musunuz? Her taraf inşaat olduğu için hafriyat kamyonları vızır vızır çalışıyor.
Bunlar ortaya yeni çıktı. Ya yeni bir firma girdi devreye ya da mevcutlardan biri yeni bir filo oluşturdu. Çünkü kamyonlar çok yeni, pırıl pırıl.

Ancak özellikle boşken, herhalde hızlı iş yapmak için olacak, o kadar sürat yapıyorlar ve tehlike yaratıyorlar ki anlatamam.

Otoyolda 110 kilometre ile giderken arkamdan gelen bu sarı dev kamyon selektörle yol istedi örneğin. Bir saat sonra başka bir yerde benzer bir kamyonu slalom yaparken gördüm.
Önceki gün de öyleydi, dün de. Yani bir tane görsem aldırmayacağım, ama ciddi tehlike yaratıyorlar. Hem trafiği hem bu kamyonların sahiplerini uyarmak istiyorum. Hafriyat kamyonlarının belli bir hızda ve uygun şeritte gitmesini sağlamaları gerek. Aksi takdirde “kaza geliyorum” diyor, ona göre.

*****

Kanal’a kaç köprü yapılacak?

Başbakan’ın çılgın projesi öyle anlaşılıyor ki toplumda “beklenen heyecanı” pek yaratmadı. İlk gün belki de yandaşların sevinç çığlıkları sayesinde ilgi görmüş gibi oldu ama, sokakta bunun etkisi yok. Kanal konuşuluyor da, herkesin yüzünde muzip bir gülümseme görüyorum.
Sanıyorum bunda özellikle çevrenin nasıl etkileneceği konusundaki yazılarla, artacak nüfus nedeniyle kentin daha da yaşanmaz hale geleceği kuşkusu var. Tabii kanal bölgesinde arazisi olanlar büyük para kazanma hayalleri içinde olduklarından onları hariç tutuyorum.
Bu çılgın projede aklıma takılan noktalardan biri de trafik ulaşımı için kaç köprünün yapılacağı. Çünkü köprü çok önemli. Bu kanalın üzerine yapılacak köprüler Galata Köprüsü ya da Haliç Köprüsü gibi olamaz, olmayacak.
Çünkü bu köprülerin altından, Başbakan’ın söylediğine göre 300 bin tonluk süper tankerler geçecek. Bu durumda her köprünün en az 64 metre yüksekliğinde olması gerekiyor.
Bu durumda eni sadece 150 metre olan bir kanalın üzerinden 64 metre yüksekliğinde köprü geçirmeniz için ayakları kanaldan en az 500’er metre uzağa dikmeniz lazım. Bunun çevre yollarını da düşünürseniz ortaya devasa beton ve asfalt yığınları çıkacak. Hemen kanalın yanından karşıya geçmek için kilometrelerce gidip, çevre yollarından asma köprüye girmeniz gerekecek.
Yani köprüler makette gösterildiği gibi sanki kanalın genişliğindeymiş gibi olmayacak. Ortaya çıkacak çirkinliği düşünebiliyor musunuz?

*****

Seçim yaklaştıkça bilgilendirmeden çok beyin yıkamak için hazırlanan anketler artıyor. Bu anketlerin başına, yollardaki “düşük banket” gibi, “uçuk anket” uyarısı koymak faydalı olabilir! (Gani Yıldız)

*****

Antakya turizmi perişan

Antakyalı bir dostum aradı. “Suriye krizi biz mahvetti” dedi. “Tahmin ediyorum” dedim ama ayrıntıları anlatmasını istedim.

Birincisi vizenin kalkmasından sonra Suriye’den günü birlik birçok kişi geliyormuş daha önceden. Ama ülke karışınca kimse gelemez olmuş. Günlük satış yapan esnaf da kısa süren bir bolluktan sonra tekrar eski günlerine dönmüş.

Dostum “Ama daha önemlisi, Lübnanlı zengin turistleri kaybettik” dedi. Suriye’den günü birlik gelenler fazla para harcamıyormuş, ama Lübnan’ın zenginleri gelip Antakya’nın yeni ve lüks otellerinde kalıyorlarmış.

Lübnanlılar ulaşım kolay olduğu için Suriye üzerinden karayoluyla Antakya’ya varıyormuş. Ama Suriye karışınca hiçbir Lübnanlı karayoluyla gelmeye cesaret edemiyormuş. Antakya’nın otellerinde yapılan rezervasyonların neredeyse tamamı iptal edilmiş. Paskalya nedeniyle Lübnanlılara yer ayıran ve yerli turiste de “doluyuz” diyen Antakyalı otelciler rezervasyon iptallerinden sonra ne yapacaklarını bilemez haldelermiş.

*****

Ucuz cenaze

Adam gezmek için gittiği Venedik’te eşi ölünce cenaze işleri ile ilgilenen büroya gitmiş, “Pek fazla param da kalmadı ” demiş, “Bu şehirde cenaze işini en ucuz nasıl halledebilirim?” Memur “Kolay” diye cevap vermiş “Tabutu bir gondola koyarız, cemaat de arkadan yüzerek takip eder..! ” (Yıldırım Tuna)