Televizyon ve gazete köşelerinden kamu oyunu yönlendirmekle görevli olan yüksek reytingli gazete ve gazeteciler var. Onlar, Türkiye kamu oyunu, PKK’nın arada bir yaramaz çocuk gibi davranmakla birlikte makul ve meşru bir hareket olduğuna ikna etmeye çalışmaktadırlar. Kandil’e çıkarak terörist başı Karayılan’ın mesajlarını gazetelerin manşetlerine bu nedenle taşımaktadırlar. Bu gazeteciler tam da bu nedenle halka, Kandil’deki terörist başının “PKK terör örgütü silah bırakmaya hazır”, “şiddetle bir yere varılamaz”, “PKK eski PKK değil”, “devlet bizi, biz de devleti yenemeyeceğimizi anladık” türünden sözlerini haber yaparak aktarıyorlar. Bunlar esasen hedef saptırarak, PKK’nın barış istediğine ama “derin devletin” ya da “Ergenekon uzantılarının” buna mâni olduğuna kamu oyunu ikna etmeye çalışmaktadırlar.


PKK terör örgütünün yaptığı ve sonradan üstlendiği kanlı eylemleri bile PKK’nın içindeki marjinal bir grubun yaptığını söylemiş ve iddia etmişlerdir. Bunlar, “derin PKK” kavramını PKK’nın işlediği cinayetleri açıklamakta kullanmak için ortaya atmışlardır.


İmralı’daki terörist başının “selam” ve takdirine mazhar olmuş bulunan bu aydın/gazeteci türleri PKK’nın aslında bir terör örgütü değil “halk isyanı” olarak görülerek, bir affa mazhar olması, İmralı canisinin konumunun düzeltilmesi suretiyle sorunun çözülebileceği görüşünü ileri sürmektedir. BDP’li sivil/siyasi güruh ise kan yiyen, kan içen ve kan döken PKK’lı teröristlerin yaptıklarına “halk hareketi” , “gerillanın özgürlük mücadelesi” adını vermektedir. Beline bağladığı bomba ile çok sayıda Mehmetçiği şehit eden teröriste atfen “onlar bizim cephemizden kahraman” diyebilmektedir.


Türkiye’de bölücü, ayırımcı ve ilkesiz liberal kesim aylardır Türkiye kamu oyunu bazen “İmralı’dan yol haritası”, “İmralı’nın devlet ile imzaladığı protokol” bazen de “devlet ile Öcalan” görüşmesinden söz ederek terörist Öcalan’ı bir barış figürü haline getirmeye çalışmaktadır. Böylece Öcalan, kamu oyu nezdinde bir terörist değil, devletin “resmi muhatabı”, “barış konseyi” kurulması fikrini ortaya atan, “anayasa hazırlayan”, “hakikatleri araştırma komitesi” kurulmasından söz eden bir barış ve bilge adam (!) olarak gösterilmiş olacaktır.


PKK, “eylemsizlik” kararı aldı. Öcalan, “15 Temmuz’a kadar eylemsizlik kararının uzatılmasını istedi” söylemleri de bir başka amaçsız değildi. Siyasi iktidarın açılımları ve yapılan yaygın propagandaların etkisiyle de çaresiz insanlar, “artık yeter”, “başka çaresi yok”, “ne yapılacaksa yapılsın”, “bu işe bir son verilsin” görüşü gündeme getirilmeye başladı.


PKK adına toplumsal algıyı yönetenler, bir yandan Öcalan’ı oyunun en önemli aktörü yapma gayretlerini sürdürürken, diğer yandan bölücülüğe karşı devletin verdiği mücadelenin mahkûm edilme faaliyetlerini de koordineli bir şekilde bir arada yürüttüler. Cumhuriyet tarihi bu amaçla tartışmaya açıldı. Atatürk’ün konuşmaları bu amaçla saptırıldı. “Dersim arşivleri açılsın” bu amaçla talepler arasına sokuldu. “Faili meçhul” suçlamaları, mağduriyet ve mazlumiyet söylemleri bu amaçla dillendirildi.

Dersim, Seyit Rıza, Şeyh Sait, inkâr, asimilasyon kavramları Cumhuriyet tarihini yargılamakta kullanılan kavramlar haline dönüştürüldü. Başbakan Erdoğan, “Vergi vermediler diye, Dersim bombalandı” diyecek kadar konuyu çığırından çıkarttı.

Önceki cinayetleri bir yana daha dün sokak ortasında arkasından vurularak şehit edilen Mehmetçik, Silvan’da menfur saldırı sonucunda kavrularak şehit olan 13 Mehmetçik ve demokratik ihanet planları bu sürecin ürünüdür.

Bugün bir çok insan devleti, cumhuriyeti ve meydana gelen olayları bölücüler gibi görmeye başlamışsa, bu durum yürütülen algı yönetiminin başarısıyla yakından ilgilidir. Zira ağaçlar meyvelerinden tanınır.