17 Aralık skandalı siyasl iktidar  için deprem olmuştu. Kopan büyük fırtına, iktidar gemisini sallamakla sınırlı kalmadı, aynı zamanda onda büyük bir gedik de açtı. Cemaatin güçlü olduğu kurumlarda iktidara indirdiği darbeler öldürücü nitelikte olmasa da ağır hasarlara yol açtı. AK Partisi bu darbelerin üstesinden gelir mi gelmez mi önümüzdeki Mart yerel seçimlerinin sonuçlarıyla ortaya çıkacak gibi gözüküyor.

      Cemaat-AK Partisi geriliminde dengelerdeki eşitsizlik, kurumsal olarak siyasal iktidarın tüm olanaklarını elinde bulundurmanın avantajıyla hareket edebilmesi ve Cemaat'in liderlik yoksunluğunu iyi bilen Başbakanımızın ilk şoku atlattıktan sonra gürlemeye başladı.

      17 Aralık sonrası karşı atağa geçen siyasal iktidar çok kapsamlı bir operasyonla Emniyet ve yargıdaki Cemaat örgütlenmesinii ortadan kaldırarak kendi kurguladığı 2023 vizyonunu sorunsuz hayata geçirme çabasında.

     Yıllardır özgürlük, demokrasi ve emekçilerin hak arama mücadelelerini, yürüyüş ve gösterilerini en orantızız polis şiddetiyle bastıran siyasal iktidar bu günlerde faturayı Cemaat'e keserek her türlü hukuksuz uygulkamanın kaynağı olarak Pensilvanya’yı işaret ediyor. Şimde sormanın tam zamanıdır.Ne oldu birlikte yürüdüğünüz yağmurlu yollara?

      Balyoz, Ergenekon, KCK ve tutuklu gazetecilerin yargılanmasındaki ihlalleri, şike davasını dillendirerek herkese gül dağıtmakta. Seçilmiş olmalarına rağmen yıllardır cezaevlerinde tuttuğu BDP vekillerinin tam da bu günlerde tahliye edilmeleri AK Partisinin yeni bir “Kürt kapanı” oluşturmaya çalıştığının sinyallerini vermekte. AK Partisi geçen seçimlerde olduğu gibi 30 mart yerel seçimlerinde de, asıl olarak Kürt halkını kendine yedekleyerek girmeyi hedeflemekte.

      Siyasal iktidarın seçim stratejisinin diğer boyutu sümen altında tuttuğu dosyalardan ibaret. Gerek Cemaat ile gerekse de CHP ile ilgili olanlar, hatta Paris cinayetiyle ilgili olan dosyanın Başbakanın elinin altında olduğu siddia edilmektedir, bu klasörler günü geldiğinde kullanılacak hatta basına servis edilecek hazineleridir. Başbakanın “sandıkta görüşürüz” derken “kıymetli” belgelerle CHP ve Cemaati (bir taşla iki kuşu) aynı zamanda vurmayı düşündüğü ankara kulislerinin en hararetli tartışama konularından olduğu kulaktan kulağa fısıldanıyor.

      Geçtiğimiz hafta CHP'nin kirli raflarından çıkarıp piyasaya sürdüğü Deniz Baykal-Gül görüşmesi, Cemaat ve CHP yakınlaşması yerel seçimler ve sonrası Cumhurbaşkanlığı seçimini ne kadar etkiler hatta AK Partisinden  tamamen kopup partileşeceği söylenen Cemaat'in etki gücünün nelere muktedir olduğunu hep birlikte  önümüzdeki süreçte yaşayarak öğreneceğiz.

       Skandalın patladığı günlerde “temiz eller” hayaline kapılan kimi liberal avereller tıpkı  2010'daki Anayasa Referandumu'nda da yetmez ama evetçilerin durumuna düşerek iktidarın bu yolsuzluk skandalı ve cemaat çelişkisini “hayırlara” vesile olacağını vaaz ederek saflarının neresi olduğunu emekçi halkımıza göstermiş oldular.

     Tüm emek örgütleri toplumun tüm dinamikleri yaşanan olaylara seyirci kalmayıp tepkilerini gösterdikçe egemenlerin iç çatışıklıkları derinleşip daha belirgin hale gelecektir. Bu anlamda bu hafta sonu  Ankara da yapılacak “Bozuk Düzen sağlam çark Tutmaz” mitingi ve  mitinge hazırlık çalışmaları önemli bir gelişmedir. Çağrıcıları olan DİSK-KESK-TTB-TMMOB toplumsal muhalefetin en ileri örgütlülükleri olarak bir çok eylem ve etkinliği birlikte gerçekleştirmiş mesleki ve sendikal yapıpardır.Onların bu etkinliğinin altını doldurmak destek vermek her duyarlı yurttaşın,vicdanlı yüreğin öncelikleri arasında olmalıdır.

       Devlet eliyle yürütülen yolsuzluk ve çeteleşmenin kapsamı inşaat ve banka baronları şahsında ucundan göründü. Ayakkabı kutusundan TIR'a uzanan dolandırıcılık ve mühimmat sevkiyatı Susurluk'tan sonra görünür kılınan en büyük skandallardan birini oluşturdu. Skandalın daha fazla ortaya saçılmasının, buzdağının görünmeyen kısmının su yüzüne çıkmasının önü, siyasal iktidarın  müdahalesiyle şimdilik alındı.

       Tüm deneyimlerimizden biliyoruz ki egemenlik ilişkisi içerisindeki güç odakları her zaman kendi mutlak denetimlerini esas alır. Gücün tekelde toplanmak ve merkezileştirilmek istenmesi hiçbir şeyin kendi kontrol ve denetimi dışında seyretmesini kabul etmez. Günümüz demokrasisinin o meşhur “güçler ayrılığı” safsatası yaşadığımız son olaylardanda anlaşıldığı üzere buharlaşı verir. 

       Emek örgütleri,toplumsal muhalefetin diğer tüm özneleri seyirci modundan çıkıp,yaşananlara müdahil oldukları ölçüde daha özgür ve demokratik bir ülkede yaşamanın yol ve yöntemlerini bulacaktır. Egemenlerin çatışmasını seyrederek geçirilecek her süre ezilenlerin, emekçilerin, gadre uğrayanların, yok ve hor görülenlerin zararına gelişeceği  unutmadan fiili, meşru ve demokratik mücadelenin çıtasını yükseltelim.