Bu yılki Kurban Bayramı baba ocağı Bahçeli de geçti. Geçmiş bayramlarda Niğde’mizde Kurban ritüelini tamamlayıp öğlene doğru akraba ziyaretleri için Bahçeli’ye gittiğimizden olsa gerek “sabah ayazını” yüzümüzde ve iliklerimizde hissederek Bahçeli Cumhuriyet mahallesinin iki katlı olma özelliğini taşıyan Yeni Camiye (Rahim Cami) hızlı adımlarla ulaşıp, caminin sıcak atmosferine kendimizi bıraktık.

     Vakit tamam olunca (güneş iki mızrak boyu yükseldiğinde) bayram namazını hazır olan cemaatle kılıp, cami içi bayramlaşmamaları gerçekleştirip geldiğimizden daha hızlı adımlarla Oluk sokağındaki emektar “baba ocağımıza” döndük. Dönüşün gidişten hızlı olmasının nedeni havanın soğuk olmasından değil (güneşin yükselmesiyle birlikte hava hızla ısınmış hatta yazdan kalma güzel bir gün geçireceğimiz anlaşılmıştı) sevgili annemin 50-55 gün önceden aldığı ve elleriyle beslediği ve bana da “koyun kısmı tek olmaz, sizde alın yanına katın. Ben her ikisine de bakarım.” Ünlemesi sonucunda yanına kattığımız kurbanlıkların kesim ritüelini kendim gerçekleştireceğimden kaynaklıydı.


     Sekiz senedir Kemal Ulusoy’un (Yüncü Kemal) maharetli ellerine bıraktığımız “kesme-yüzme- parçalama” iş ve işlemlerinin ne kadar zahmetli olduğunu daha önce ki yıllarda da kendim yaptığım için gayet yakından bilenlerden olduğum için ve annem “kurban’ın ciğerinden yapacağım Ciğer Yahni ile kahvaltı yapılacak. O vakte kadar size çay may da yok.” Yumuşundan kaynaklı tekbir getirip annemin vekâletini alarak ilk önce onun daha sonra kendi kurbanımızı kesip, yüzüp, parçalayıp siniler içinde “ekmek damı” diye tabir ettiğimiz korunaklı ve serin olan ekmek evine dinlenmeleri için kaldırdık.


     Tam elimi yıkayıp anneme “ciğerleri göndereli bir saat oldu ciğer yahni li kahvaltı daha hazır olmadı mı?” Diye anneme takılacakken “emmim oğlu Rıza (Rıza Özkan) “Göksel ağabey annemin kurbanı senin yolunu gözler elini yıkamadan boğazlayıver. Gerisini biz hallederiz.” Talebini yerine getirip, daha önceden söz verdiğim Mustafa dayımın (Mustafa Orhan) kurban kesim işlerini de bitirip (saatler 12 gösteriyordu öğünmek gibi olmasın) elimizi yüzümüzü yıkayıp, bayramlıklarımızı giyinip aile içi bayramlaşma seremonisine katılmak üzere annem ve ağabeyim Gürsel Özkan’ın (Bursa mukmin öğretmenlik yapar) ellerini öperek yanlarındaki yerini aldım. Aile 3 erkek çocuk, üç gelin ve ikişer çocuk müteşekkil olunca ve elbette ağabeyim torunu Masal kızımızda ikinci yaşının tüm şirinliğiyle bayramlaşma seremonisine katılmasıyla başta annemizin daha sonrada benim cüzdanlar bayağı hafiflese de çocukların, gelinlerin ve elbette Masal’ın mutlulukları gözlerinden okunuyordu.


     Birinci gün öğleden sonrası yalnız aile içi bayramlaşma değil tüm aile büyüklerimizin evlerine topluca giderek bayramlaştık ve bayramlık sohbetler gerçekleştirdik. Bu tempo birinci gün akşamı ve ikinci gün sürekli geliş gidişlerle devam etti. Birinci gün akşamı “baba ocağında”  yakılan mangalın, gelen akraba ve dostlarla ziyafete dönüşen sofranın detayları başka bir yazımızın konusu olacak ama şu kadarını ifade edeyim enfes bir tat ve muhteşem bir sunumla gerçekleşen mangal şöleni benim diyen vejetaryeni baştan çıkartacak güzellikteydi.

     İkinci günün akşamı saat 19 sularında annemi de yanlarına alarak ağabeyim Gürsel Özkan ve ailesi Bursa’ya hareket edince bir an köyümüz boşaldı hissine kapıldım. Neyse ki hızla Niğde’mize dönüp komşularla, eşle, dostla bayramlaşma telaşından ayrılık acısı fazla yaşamadık. Üçüncü gün uzaktaki dostlarımızın bayramını kutlamak için erkenden Badak-Narazan-Altay Köyleri üzerinden Ulukışla İlçemize hareket ettik. Bu yol güzergâhını seçmemin nedeni burnumuzun dibindeki Kazakistan’ı yani ülkemizin tek Kazak Türk Köyünü ve “kurtlardan sonra en çok et tüketen Kazak insanını aileme tanıtmak için olduğu belirtmem gerekir.

Kızım Pelin Feride ve eşim Ayşe’nin kıl keçeden yapılmış Kazak Oba Çadırı ve orijinaline sağdıkinşa edilmiş Altay köy evini gezerken tesadüfen NÜ eski Rektör Hocalarından Ferhat Ecer’le ve köy Muhtarı Mustafa Kök‘le karşılaşmamız sıcak bayramlaşmanın ardından Kazak Türklerine ilişkin ilk ağızdan aldığımız bilgiler ve Kazak gelenek ve göreneklerinin bu köyde hala yaşatıldığını görmemizin,  kapıların açık ve yer sofrasında sini üzerinde büyük bir tabağın içi tepeleme dolmuş vaziyette kavrulmuş veya haşlanmış etle dolu olması, ekmek su ve soğanın hazır edilmesi “zaruri olarak evlerinden ayrılmalarından kaynaklı gelen konukların rahatça içeri girip karınlarını doyurmaları için bu hazırlığın yapıldığını görmek gerçekten şaşırtıcı bir deneyimdi.

     Ulukışla İlçemizde Ramazan Amca (Ramazan Yıldız) ve Ulukışla Belediye Başkanı Hacı Avşar (Hacı Abi) ile bayramlaştık bayramlaşmasına da acı haberi de ondan öğrendik.!

Sancar Başkanın (Sancar Elmacı 8.ve 9. dönemler Tüm Bel Sen Niğde Şube Başkanı) bağ evinde çıkan yangın sonucu Burak Ateş, Anıl Ekinci ve Ali Çalışkan isimli 20’li yaşları yaşayan üç yeğenini kaybettiğini, Adana ilinde yapılacak adli tabip incelemesi ardından yarın (18.10.2013) Cuma namazını takiben Dışarı Caminde kılınacak cenaze namazı ardından Derbent Mezarlığına defnedileceğini öğrendik..

 Bayramın dördüncü günü yaşanan acının büyüklüğü şehrimizin hemen her sokağında hissediliyordu. Dışarı Cami ve etrafı tıklım tıklımbu büyük acıyı paylaşmak üzere gelmiş binlerce insanla doluydu. Mezarlıktaki defin töreninde yağmura rağmen katılan insan sayısı daha da armış olması acıyı paylaşarak hafifletmeye çalışmaları, dayanışmanın en güzel örneklerinin bir biri sıra sergilenmesi hafızamızdan kolay kolay silinmeyecek görüntülerdi.

Genç kardeşlerime Allahtan rahmet, acılı ailelerine sabır ve baş sağlığı dileklerimi iletirken bu acıyı unutturacak başka acı yaşamamamızı temenni ederim.