Yazımın içeriğinden bağımsız ve fakat “baskıya teslim olmama” anlamında benzer olarak Galatasaray’ın Salı gecesi Schalke 04 takımından özelliklede ikinci yarı gördüğü baskıya teslim olmayarak şampiyonlar liginde adını çeyrek finale yazdırması baskılara teslim olmadan mücadele etmenin ne denli önemli olduğunu göstermesi açısından öğreticidir.

      Gerçi bu baskı yemede teknik kadronun ikinci yarı başlangıcından 75.dakikaya kadar oyuna müdahale etmeden  “izlemesi”, baskıya gerekli direnci gösteremeyen oyuncuların çıkartmada geç kalması Schalke 04’lü genç oyuncularının özellikle beklenen ikinci yarıdaki baskılı oyununa davetiye çıkarsa da futbolda da toplum hayatında olduğu gibi baskıya teslim olmadan, mücadele ederek direnememesini bilenler kazandı. Cim Bom Boma şampiyonlar ligindeki direnerek kazanma mücadelesini kutlar ülkemiz futbol severleri adına teşekkür ederek bu günkü yazıma geçmek isterim.

      Son iki yıldır sendikam Eğitim Sen ve konfederasyonum KESK üzerindeki baskılamalar geçmiş yılların aksine artarak ve daha da boyutlanarak devam ediyor. Toplumu “McCarthy”ci yöntemlerle yeniden tasarımlamak isteyen siyasal iktidar ve emrindeki “toplum mühendisleri” özellikle son bir aydır “sendikal faaliyetlerimizi suç olarak göstererek, zindanlarda hukuksuz yere tuttuğu 118 yönetici ve üyemiz üzerinden şekillenecek yeni baskıcı senaryolar peşinde koşturduğunu ön görmek için “müneccim” olmaya gerek yok!

     Emekçi kamuoyunun çok iyi bildiği üzere üye ve yöneticilerimiz nezdinde konfederasyonumun yürüttüğü emek ve demokrasi mücadelesini geriletmeyi, sönümletmeyi ve kriminalize etmeyi amaçlayan “operasyonların” son halkası 19 Şubat 2013 tarihinde yaşanmış, aralarında Eğitim ve Örgütlenme Sekreterimizin ve Denetleme Kurulu Üyemizin de bulunduğu toplam 60 arkadaşım tutuklanmıştır. Böylece tutuklu yönetici ve üyelerimizin sayısı 118’ e çıkmasına KESK öncellerinden aldığı mücadeleci mirasla “tüm baskılara karşın mücadelemizden asla taviz vermeyeceğimiz” şiarıyla örgütlü tepkisini koymuş ve bu karşı duruşu ve direnişiyle otoritesiyle herkesi ezebileceğini sananlara, emrindeki toplum mühendislerine ciddi rahatsızlık vermiş  ki 5 Mart Salı gününden başlayan yeni bir baskılama kampanyası başlatıldığını gözlemliyoruz.

      05 Mart Salı gününden bu yana 19 Şubat operasyonunun devamı olduğu iddia edilen yeni bir süreç işletilmektedir. Ankara’da savcılık talimatıyla her gün beş, altı arkadaşımız evlerine, işyerlerine telefon edilerek ifade vermek için Terörle Mücadele şubesine (TEM) çağrılmaktadır. “19 Şubat operasyonu” kapsamında ifadesi alınacak kişilerin kesin sayıcı belli olmayıp, kolluk kuvvetinin ve savcının “insafına” kalmıştır.100 aşkın üyemizin listelerde adı geçtiği “genel akım medya” aracılığıyla sızdırılan haberlerle servis edilerek KESK üyelerini sindirmeye ve rahatsız etmeye yönelik çabaların nasıl şekillendiğini bizlere göstermektedir.     

       Muhalif tüm güçleri sindirmek için yıllardır sürdürülen bu ucuz senaryo,1940'lı yılların sonundan 1950'li yılların sonuna değin ABD'de hüküm süren McCarthy'cilikten beslendiğini ifade etmek isterim. Yetmiş yıl öncesinin ABD’sinde muhalif aydın, sendikacı ve sanatçıları hedef alan karalama kampanyasının alaturka post-modern versiyonunu bugünün Türkiye’sinde emek ve demokrasi mücadelesi verenlere karşı “yeni” bir politikaymış gibi kullanılması düşündürücü ve üzüntü verici bir tutumdur.

      Yöneticilerimiz ve üyelerimiz hakkında “falanca tarih filanca saatte sendikaya girerken görüldü” diyecek kadar sıradan sorgulama tutanaklarına imza atan,  sinemaya, tiyatroya toplu olarak bilet almalarını bile “terör suçu” kapsamına alabilecek kadar pervasızlaşanlar, gerçek dışı senaryolar ile kamuoyunu yanıltabileceklerini sanmaktadır. Sendikalarımızı ve üyelerimizi yasadışı yöntemlerle izleyerek-dinleyerek ardı ardına yaptıkları operasyonlarla ve 2911 sayılı yasaya dayanarak her türlü meşru eylemimizi dava konusu edip yönetici ve üyelerimize dava açarak konfederasyonumuzun mücadele azmini ve kararlılığını kırmayı beceremeyenler bu türden“operasyonlarla” kamu emekçilerini yıldırabileceklerini sanıyorlarsa kendilerini aldatıyor demektir.  

      Örgütlü kamu emekçileri mücadelesini faşizan yöntemlerle baskılamak isteyenler iyi bilmelidirler ki, konfederasyonumuz KESK, “McCarthy'ciliğin alaturka post-modern versiyonu” tarafından sürdürülen bu cadı avına yem olmayacaktır.  Baskılara mücadeleyi daha da yükselterek cevap veren bir gelenekten gelen konfederasyonumuz ve bu geleneğin değerlerinin mirasçıları olan biz mücadeleci kamu emekçileri bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada baskılar karşısında asla boyun eğmeyip, direniş kültürümüzü artırarak devam ettireceğiz.