İnsanları yaptıkları işle değerlendirmek anlamına gelen yazımızın başlığı “somut durumun somut tahlili” diskurumuzun yaşadığımız coğrafyadaki atalarımızın ibiğinden süzülerek günümüze gelen kadim sözüyle de eş anlama gelir. İnsanları işiyle değerlendirip partileri sözleriyle değerlendirmek olmaz.
 
      Partileri de aldıkları oy, seçim kampanyası sürecindeki çalışma yöntemleri,  yaslandıkları sınıfların ya da sosyolojik gerçekliğin dertlerine ne kadar derman olacaklarını anlatmaktaki maharetlerine bakarak değerlendirmeliyiz.
 
      İlk olarak ve sadece siyasi görüşlerim odağından bakıp ona göre sınıflandırarak insanlara savundukları şu veya bu partiye göre otomatik olarak değer biçmeyi doğru bulmayanlardan olduğumun altını çizerek belirtmek isterim.
 
      Siyasi partilerin görüşleri farklı farklıdır. Farklılığı da önemlidir.  7 Haziran seçimlerinin asıl düğüm noktası HDP’nin baraj altında bırakılması yoluyla iktidar sahiplerinin oy düşüşlerini perdeleyerek ve parlamentoda oy gücünün ötesinde bir temsil hakkını elde etmek istemesiydi. AK partisi seçim stratejisini de bunun üzerine kurdu. Erdoğan ve Davutoğlu giderek şovenist dozu artan bir söylem yürüttüler, paralel olarak devlet cephesinden illegal vuruşlar da “90’lı yılları” hatırlatırcasına tekrar gündeme geldi.
 
      Bilindik tüm saldırı araçlarıyla HDP bürolarının bombalanmasından yakılmasına, birkaç yerde araç ve kahve taranmasından insan yakma girişimlerine ve en son Diyarbakır mitinginin alçakça bombalanarak bir kitle kırımı hedeflenmesine dek çeşitli yöntemlere kadar vardı, Hayatını kaybeden 10’a yakın HDP’liye Allahtan rahmet acılı aile partililerimize sabır dileklerimi bu vesile ile bir kez daha iletiyorum.
 
       Bu seçimin kampanyasıyla, söylemiyle ve ebetteki 13,12 lik sonucuyla gerçek kazananı HDP oldu. Kürt siyasi hareketi 25 yıllık bir yasal mücadele deneyimine de sahip, köklü bir hareket olduğunu bu seçimle bir kez daha kanıtladı. Cumhuriyetin başından bu yana hakları yok sayılmış, halk olma özelliği elinden alınmış Kürt insanının artık eskisi gibi yönetilemeyeceği bu seçimlerle bir kez daha tescillenmiş oldu. 
 
      Kürt nüfusunun yoğun olduğu tüm güneydoğu ve doğudaki bütün illerde AK Partisini sildiler, kendi bölgelerinde egemen parti konumlarının altını çizdiler, Kürt sorununa demokratik siyasi çözüm taleplerinin arkasında durdular. Sol sosyalistimsi ve demokratik içerikli bir kampanya yürüterek ülkemiz demokrasisinin siyasal alanında geri dönülmezcesine yerleşikleşmiş en hazır parti olduklarını gösterdiler.
 
       HDP’nin Kürt sorununun  çözümünde parlamentodaki siyasal temsilcisi olduğu bir kez daha görüldü, AK Partisinin kontrollü bir gerilimle Kürtleri oyalama politikaları iflas etti. HDP aynı zamanda tarihsel olarak ülkemizin antifaşist devrimci örgütlerini de toplumsal olanla buluşmasına aracılık etti. Bu örgütlerin siyasasını topluma anlatmada büyük bir platform olma işlevi gördü. Barajı aşmasıyla birlikte bir yandan da kendisiyle birlikte bu gruplara parlamentoyu kullanma zeminin hazırlamış oldu.
 
       Saraylı saltanatlı uzun sefahat yıllarının ardından AK Partisi için çözülüşün seçim sonuçlarıyla da resmileşmesinden biz işçiler ve emekçiler zerre kadar üzülmeyeceğiz, bu siyasi mevtanın arkasından “iyi bilirdik” demeyeceğimiz gibi, son dönemde daha açık ettiği sınıf düşmanı yüzü nedeniyle ancak “cehenneme kadar yolun var” diyeceğiz.
 
       Parlamenter demokrasi diye yutturulanın gerçek emekçi demokrasisiyle uzaktan yakından ilişkisi olmadığı bilinciyle  ve fakat  on yıllardır devlete çöreklenmiş ve her şeye rağmen %40 oyunu koruyan AK Partisinin gerçek yüzünü teşhir etmek üzere “parlamenter demokrasi” mevzisini kullanarak da hareket edilmelidir.
 
      Kimilerinin vaaz ettiği gibi  “çelişkisiz, krizsiz bir Türkiye” yok! AK Partisinin gidiş sürecine girildi, ancak bu kolay olmayacak. Egemenler siyasal krizi hafifletme ve çözme umuduyla yeni aktörler devreye sokacaktır. HDP ve onun arkasında-içinde kümelenen tüm demokratik sol sosyalist ilerici siyasi aktörlerin düzenin sınırlarını parçalamaya zorlayan yeni demokratik mevziler elde etmeyi önceleyen performansları emekçi kitleler nezdinde kabul görmelerini daha da hızlandıracaktır. Aksine hareket ve düzen içi muhalefet tarzıyla emaneti bırakın bir daha 6 milyonlu oyları görmeleri olanaksızdır.
 
      Yazımızın başlığında belirttiğimiz üzere “ayin-esi iştir kişinin lafa bakılmaz.”