Şeytan bir koro şefi gibi çalışıyor.  Ekibinde eli kanlı teröristler, hırsızlar gaspçılar yalancılar iftiracılar, münafıklar, tefeciler uyum içinde çalışıyorlar. Şeytan;  kumarla,  fuhuşla ve nemelazımcılıkla küfür korosuna bir girizgâh yapıp ardından savaş, yıkım ve kaosun enstrümanlarını devreye sokarak konserini icra etmeye devam ediyor.
 
Şeytanın çok sesli konserini ayakta ve alkışlarla seyreden illuminati teşkilatı, evangelistler ve siyonizmin baronları artık şeytanla bütünleşerek yekvücut bir şeytan oluyorlar. Televizyon ekranlarından bir kanalizasyon gibi akan yarışma programları futbol maçları ve diziler aracılığıyla sosyal medya araçlarıyla insanların ömür sermayelerini çalıp birer köleye çevirmek artık bu şeytan teşkilatları için birer çocuk oyuncağı hükmünde.
 
Hangi limana demir atacağını bilmeyen bir gemi gibi yüzüp duruyor insanlık. Kadınları erkek gibi erkekleri kadın gibi davranışlara sürükleyen gizil ve karanlık bir öğrenme süreciyle karşı karşıyayız. Mahremiyet perdeleri hayâsızlığın rüzgârında yırtılıp durmakta.  Kalplere ekilen günah tohumları küfür başaklarında boy vermekte. Fabrika ayarlarıyla oynanmış bir dünya ile karşı karşıyayız.
 
Günümüzde şeytanın korosunda başköşeyi lutiler alıyor. Şeytandan aldıkları komutlarla yaratılış ahengine bıçak sokan bu fıtratı bozulmuş iblisler ile güneydoğunun bir kasabasında Mehmetçiğe kurşun sıkan mahlûklar aslında aynı koronun birer elamanılar. Şeytan bir işaret veriyor dağda ki teröristle, Taksim’deki luti aynı hizada uygun adım marş pozisyonuna geçiyorlar. Bunlar isyandan yıkımdan ve tuğyandan beslenen birer yılan gibi toplumu zehirlemeye kalplere nifak tohumları saçmaya devam ediyorlar. Allaha karşı savaş açarak yine Allahın mülkünde ve yine Allahın verdiği nimetlerle büyük bir nankörlük içine giriyorlar.
 
Şeytanın kendini kamufle etme araçları günümüzde aşırı derecede gelişmiş durumda. Kendisi perde arkasında görülmezken elemanları her yeri işgal etmiş konumda. Çoğulculuk, demokrasi, insan hakları, eşitlik, özel hayat ve benzeri kavramları kullanarak yaptıkları yıkımı meşru göstermeye çalışan bir ekip durmadan bu şer odaklarını cilalamakla meşgul. Bir taraftan her türlü değerimize maddi ve manevi saldırılar gerçekleştirirken diğer taraftan da mazlumluk edebiyatı yapmak bu kesimin ikiyüzlülüğünün bir yansıması olarak duruyor.  Aynı kesim sadece bu cepheden değil Müslüman bir görüntünün içine saklanıp suret-i haktan görünerek de saldırılarına devam ediyor. Fakat bunlar pirincin içindeki beyaz taşlara benzediği için bunları ayırt etmek gerçekten çok zor.
 
Bakışlarımızı medyaya çevirdiğimizde satanizme hizmetkâr olan bazı medya mensuplarının dini bir vecd içinde lezbiyenleri, homoseksüelleri, transseksüelleri savunduklarını görebiliriz. Moda sinema ve müzik sektörüne kurdukları kolonilerle toplum ağacını kökünden kurutmaya çalışan ve çoğunluğu madde bağımlısı olan bu yapının mensupları satanizmin büyük ağa babaları tarafından kollanmakta ve korunmaktadır. Bundan dolayı bu sektörlere yeteneklide olsa çoğu insan dâhil olamamaktadır. Bu sektörlerin insana direk ulaşabilecek kanallar olmasından dolayı şeytan tarafından daima kontrol altında tutulması gerekmektedir.
 
İnsanın yaratılıştan gelen onurunu ayaklar altına alıp varoluşun şifreleriyle oynayıp her türlü edep sınırını çiğnedikten sonra onur kavramını ağızlarına almaları bunların nasıl bir kirli oyun içinde olduklarının işaretidir. İnsanı tamamen yanlış veya aşırı yorumlayan bu güruh aslında ipleri büyük şeytanların elinde olan birer kukladan başka bir şey değildirler.
 
Bedenleri üzerinde tasarruf etme yetkisini kendi kendilerine verenlerin daha sonra aynı bedenleri kapitalist kültürün birer tüketim nesnesi olarak piyasaya sunmaları ilginçtir. Burada sosyalist dünya görüşüne sahip olan insanların burjuvaların birer fantezisi durumuna düşen bu yapıyı savunmaları aslında ideolojik bir intihardan başka bir şey değildir. Buradan yola çıktığımızda aslında kapitalizmin yaşaması için bu tür aykırı yapıların olması ve kurgulanması gerektiğini anlayabiliriz.
 
Birde bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim düsturuyla meseleye baktığımızda bu lutileri destekleyen kişilerin çoğunun içinde açığa çıkmamış veya deşifre olmamış bir durumun yattığını düşünebiliriz. Çünkü insanları dostluk bağıyla bir araya getiren çoğu zaman aynı duygular aynı bakış açılarıdır. Her kuş kendi cinsiyle uçar. Kartal kartalla, karga kargayla uçar.
 
Kültürel olarak biz kendi kalelerimizi kurup büyük milletimizin ve kutlu dinimizin değerlerini gençlerimize aktaramadığımız müddetçe birileri televizyon, moda, müzik, sinema, futbol üzerinden temel değerlerimizi bir bir çalarak yerine köksüz ve sahte değerler inşa edeceklerdir.  Asıl olan inşa faaliyeti yoldan köprüden binadan ötede insanı ve medeniyetimizi yeniden inşa edebilmektir.
 
 Üç kıtada at koşturup Viyana önlerinde atını sulayan bir milletin geçinmek için Almanya’ya giden ve birkaç nesil sonra dejenere olup dönüşerek mankurtlaşan nesillerini gördükçe üzülmememiz elde değildir. Kendi milletini sırtından hançerleyenlerin bu milletin kanını taşıdıklarına inanmamız mümkün değildir. Ermeni’den daha çok ermeni, lutiden daha çok luti olanların nasıl bir savruluş içinde olduklarını anlamamız mümkün değildir.
 
Yıkıcı ve bölücü terör örgütleri ile bunların meşru uzantısı konumunda olan sivil toplum kuruluşları ve lutilerin eylemlerde aynı fotoğraf karesine girdiklerini görünce şeytan yoluna dâhil olanlardaki birlik ve beraberliğin neden mili ve manevi değerleri savunan insanlarda olmadığını sormadan edemiyoruz. Asıl birlik olması gerekenler birleşemezken hayatta bir araya gelmemesi gereken yapılar bir araya geliyorsa bu işte bir terslik olduğunu söyleyebiliriz.
 
Taşların bağlandığı köpeklerin ise salındığı bir modern dünya haritasında;  yerde sarhoş kusmukları, havada bomba atan demirden kuşlar, evlerde sırıtan modacı gaylar,  filmlerde lezbiyen oyuncular,  sokak başlarında torbacılar , yüksek katlı evlerde sıfırlanmış komşuluklar ve futbol tribünlerinde birbirlerinin annelerine söven mahlûkatları seyrederken batmış bir mülteci teknesinde kucağındaki oyuncak bebeği ile ölüme kulaç atan bir küçük çocuğun gözlerini hangi şair hangi şiir anlatabilir.
 
Silah tüccarlarıyla uyuşturucu baronlarıyla fuhuş ve kumar mafyalarıyla anarşizmin kol gezdiği post-modern dünyanın sokaklarını gökkuşağının yedi rengiyle değil isterlerse güneşle boyasınlar bunların kalplerindeki siyahlık hiçbir zaman kapanmayacak etraflarına yaydıkları siyahlık gün geçtikçe büyüyecektir. Allahın laneti bu sapkınların üzerinde olsun bunlara kalben dahi buğz etmeyen Müslüman görünümlü şarlatanlar ise bizden uzak dursun.