AKOPRASİ(*) VE KADINLARIN KÜRTAJ HAKKI!
 
 Adalet ve Kalkınma Partisinin  “ileri demokrasi” dediği şeye ben *akoprasi diyorum. İşte bu akoprasinin kadın bedeni üzerinden yürüttüğü ve gündemleştirdiği söylem kürtaj ile kadın doğurganlığı üzerinden yaptığı siyaset birkaç fenimist yazar dışında yaygın medyada gerekli tepkiyi görmedi!
    Bu yılın ilkbaharında Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programının uygulanmasına ilişkin 2012 Uluslararası Parlamenterler Konferansı oturumuna katılan sayın başbakanımız; "Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Buna kimsenin müsaade etme hakkı olmamalı. Ha anne karnında bir çocuğu öldürürsünüz ha doğduktan sonra öldürürsünüz. Hiçbir farkı yok" dedi. Ardından“Her kürtaj bir Uludere'dir diyorum” ve "Zaten bakanıma söyledim, kürtajla ilgili yasayı hazırlıyoruz ve bu yasayı çıkartacağız." Açıklamalarında bulundu.
       İktidara geldiği ilk günden beri kadınların bedeni, emeği ve kimliği üzerinde söz söyleyip, kadınlara rağmen kararlar alıp, yasalar yapan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı kürtaj hakkında yapmış olduğu açıklamalarla kadın düşmanlığının ve toplumumuzu muhafazakârlaştırma isteğinin en üst sınırına ulaşmıştır.
     Şimdi bir aydın, eğitim emekçisi ve Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak iktidarın kadın bedeni üzerinden yürüttüğü kürtaj vb. politikada yalnız olmadığının, kadın düşmanı, gerici, muhafazakâr politika yapanların ortak tutum aldıklarını biliyorum. ADALET VE KALKINMA Partisinin içerisinden çıktığı (gömleği çıkarmadan önceki devri), ideoloji ve ortak geçmişe sahip olduğu Saadet Partisi’nin açıklaması ile bire bir örtüşmesi düşünen, gören ve yorumlayan insan aklı için manidardır: “Zina serbest, kürtaj yasak. Kabul edilir bir durum değil.” Şimdi bu ve buna benzer açıklamaları, kadın karşıtı politika yapanların söylemlerini kabullenmek mümkün mü? Elbette değil! Bu politikaların kadını yok sayma ve toplumu ayrıştırma çalışmalarının nişanesi olduğu bilinmelidir.  
      Zaten Sayın Başbakanımız Erdoğan da kürtaj ile ilgili açıklamasını yaparken dünyadaki uygulamalardan bahsetmiş kürtaj karşıtı hareketin olduğu ABD’yi kendilerine örnek aldıklarını söylemişlerdi. Böylece kürtaj tartışmaları üzerinden yürütülen cinsiyetçi muhafazakâr cephenin sadece ulusal değil, aynı zamanda uluslararası bir cephe olduğunu da net bir biçim de başbakanımız ağzından öğrenmiş oluyoruz.
      Doğmuş çocukların yaşam hakkını koruyamayan, hatta sonlandırmaktan çekinmeyen bir siyasal iktidarın, ceninin "yaşam" hakkını savunmasının samimiyetsizliği ve kadına karşı bir saldırı malzemesi olarak kullandığı apaçık ortadadır. Aynı siyasal iktidar tecavüze karşı bugüne kadar en ufak bir açıklama yapmamış, bu konuyu, kadınlara karşı tecavüzcüyü kollayan adaletin insafına havale etmiş, kürtaj konusunda "tecavüze uğrayan kadın doğursun, devlet bakar" açıklamasıyla da tecavüzün “normalize” edilmesine ilişkin bir toplumsal algı oluşturmaya çalışmıştır.
     Sıradan bir yurttaş olarak siyasal iktidara sesleniyorum; başta kürtaj tartışmaları olmak üzere, kadınların bedenleri, kimlikleri, kadın emeği gibi bizzat kadınları ilgilendiren konularda karar vericiler kadınların kendileri olmalıdır. Bu tutum tüm devlet ricali ve siyasal iktidar tarafından, tartışmasız ve koşulsuz olarak kabul edilmelidir.
       Son söz olarak belirtmek isterim ki, kürtaj tartışmalarında biz emekçiler için önce kadınların yaşam hakkı ve sağlığı birinci planda gelir. Bundan dolayı kürtaj veya kadın sorunları tartışılıyorken; mevcut kürtaj süresinin kadınların öznesi olduğu örgütlerinin talepleri doğrultusunda düzenlenmesi, doğum kontrol yöntemlerinin sadece kadınlar üzerinden değil, erkekler üzerinden de yapılmasını özendirecek politikaların geliştirilmesini ve kürtajın sağlıklı koşullarda ve ücretsiz gerçekleştirilmesini yüksek sesle talep edilmesi gerekir diye düşünüyorum.
     Akoprasi uygulamalarının ve onun kuyruğuna takılanların kadınlar üzerinde kurmuş oldukları baskıyı esef ve şiddetle kınıyor, kadın örgütlerinin taleplerini tüm benliğim ve samimiyetimle desteklediğimi belirtiyorum.