8 Ekim'de “Sokak Meclisi”nin emekçi sınıfının kürsüsüne dönüşmesi, bu kürsüde sesin birleşik ve gür çıkması önemlidir.

        Meclisin yeni dönem açılışı hareketli bir zemine oturuyor. Sermaye işçi sınıfı ve emekçilerin her kesimini içerden kesen yıkım saldırganlığına yasal kılıf geçirmeye soyunuyor.

       Bir tarafta üretim sürecini baştan aşağı sermayenin vahşi birikim politikalarının hız ve kapsamına yanıt vermeye dönük yeniden düzenlemenin önünü açan Ulusal İstihdam Stratejisi'nin toplamının uygulamasına hazırlanılıyor. Diğer yanda kirli savaş kıskacının içine sıkıştırılan Kürt halkı ve onun örgütlü güçlerinin inkâr ve imhası meşrulaştırılmaya çalışılıyor.

        İşçi sınıfı ve emekçiler kölelik koşullarında, onurları ayaklar altına alınan, örgütsüz, kimliksiz, tepkisiz bir noktaya sürüklenmek isteniyor. Sermayenin saldırganlığının topuzu işçi sınıfı ve emekçilerin tepesine daha sert biçimlerde indirilmeye çalışılırken, yeni anayasa tartışmaları bu saldırganlığın perdelenmesinin bir aracı olarak kullanılıyor.

        Bu saldırganlığın geriletilmesiyle yetinmeyen, çalışma ve yaşam koşullarının, özgürlüklerin genişletilmesini isteyen bir sokak hareketinin geliştirilmesi gerek. Sendikal hakların parçalandığı, örgütlenme koşullarının dinamitlendiği, kıdem tazminatının sermayeye peşkeş çekildiği, taşeronluk sisteminin, kuralsız ve esnek çalışmanın derinleştirildiği saldırganlık karşısında ‘adet yerini bulsun’ kabilinde eylemler kendi kendini kandırmanın ötesine geçmez.

      Sendikaların ve çeşitli kitle örgütlerinin cılız eylemli tepkileri var fakat bunlar kendi kendini aldatmanın ötesine geçemiyor. Tabanın önünü açan, onun tepkisini tetikleyip açığa çıkartan bir hareket seyri yakalanmadığı, sendikalar ve kitle örgütleri buna zorlanmadığı, öncü güçler ve işçiler bu yönde bir yüklenmeye girişmediği koşulda bu cılızlık ve kendiliğindenciliğin aşılma şansı olmayacak.

       DİSK, KESK, TMMOB ve TTB 8 Ekim'de böylesi bir eyleme hazırlanıyor. “Sokak Meclisi” gibi iddialı bir söylemin aksine sendika yöneticilerinin kendi kendine çalıp oynadığı bir havayla hazırlanılıyor eyleme. Ankara başta olmak üzere çeşitli illerde 27 Eylül günü 8 Ekim'e çağrı kapsamında yapılan basın açıklamalarından da yansıyan budur. İlimiz Niğde de bu basın açıklaması dahi yapılamamıştır. Tabanın, işçi ve emekçilerin eyleme seferber edilmesi, örgütlü olunan alanlarda dahi bu doğrultuda etkin bir faaliyet yürütülmesi söz konusu olmuyor.

        Bu çemberin yarılması büyük oranda sınıf sendikal kadroların tutumunda somutlanacaktır. 8 Ekim'de “Sokak Meclisi”nin işçi sınıfının kürsüsüne dönüşmesi, bu kürsüde sesin gür çıkması önemlidir. Farklı illerde tüm güçler ve alanlar bu eylemi sermayenin saldırganlığına cepheden karşıtlık oluşturma temelinde işçi sınıfının Ankara çıkartması olarak algılamalı, eylemin bu yönde ve ruhta gelişmesini sağlamalıdır. Aksi halde bir iç boşaltma ayinine dönüşecektir.

       Sınıfın emeğine ve onuruna sahip çıkmasını sağlayan bu doğrultuda kendi bağımsız istemlerini haykıran “İstihdam stratejisi köleliktir, geri çekilsin!..”, “Herkese iş ve iş güvencesi!..”, “6 saatlik işgünü, 8 saatlik ücret!..”, “Bölgesel değil, insanca yaşanacak ücret!..”, “Kirli savaşa son”, ‘Barış Hemen Şimdi’ gibi somut talepler öne çıkartılmalıdır.