Yorganın akrep döşeğin yılan olduğu demleri yaşıyorum. Yatamıyor ve yorgun ruhumun yorga at koşuları ile toynak topukluyorum.

            Nereye bu yorgun at koşusu? Ruhumun derinliklerindeki sırlar ülkesine mi? Ya da adı konulmamış çile yumağına yeni ıstırap iplikleri sarmaya mı?

            Her nereye olursa olsun biliyorum ki bu kantar bu yükü daha fazla tartamaz. Ya ötelerin ötesinde bir kuş uçuşu gerçekleşir yada gönül, sevdasına ulaşır. Günlerdir ruhumun kelepçelerine anahtar arıyorum. Öyle yorgunum ki, yağmurla karışık kara toprağın serin bağrına alnım dayasam belki bir nebze serinler yüreğimin ateşi…

            Saat kavramın yitireli çok oldu. Bir gece yarısı daha tan yerine ulaşmak için çırpınıyor. Ben nereye ulaşmak için çırpınıyorum acaba?
 

            Ah ülkü adlı yar  ah!... Ne çok imtihanın varmış. İşte bir yenisi daha. Ne büyük bir yarsın ki, bütün onmazlıklara rağmen hala dimdik ayaktasın.
 

Yine, çetin sevdaların başına gelenler seni bırakmıyor… Ülkemiz bir başka ahvalde sen bir başka imtihanda… Kişilerin değeri artık verdiği hizmetle ölçülmüyor bu ülkede. “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” kültürü ile anılan  bir camia “15 saat çalışıyor” mantığı ile değerlendiriliyor artık…

 
Sen ise ey Ülkü adlı yar! Sevdana uygun sevgiyi anlayamayan hor  bakışlara muhatap ediliyorsun…

            Belki de yüreğimizdeki ıstıraplarda, mektebi mabet olarak gören kültürün yerini maddi ölçüler alması; ülkü sahibi olmak ise ötelere kanat çırpma hasreti çağrıştırması içimizi acıtıyor.

Acaba kaç yaşındayım? Bir asır mı yoksa bir asrı da geçip bin yılı aşan bir zaman mı?

 
Takvimler yaşımın, Cahit Sıtkı’nın yolun yarısı dediği vakti geçeli bir beş yıl daha olmuş. Ama zannediyorum ki bin yaşını aşalı bin yıl oldu.

Döşek ve yorgana veda edeli çok oldu. “Yorgan akrep döşek yılan, suları ıslatamadım”, manasının içine girmiş olsa gerek ki onlara küs gibiyim

Neyse ben kalkayım saat ulvi bir vakti, sabahın tan yeri ağırmasını müjdeliyor. Ben seccademde, ülkü adlı yar da hayallerimizde; bir pulsuz yazısız dilekçe daha gönderelim hakiki dert dinleyicisine…

Ve  dileyelim ondan  hayırların en hayırlısını….

 
            Bir de anlamayanlara bir defa daha hatırlatalım:
 
            Birincisi: “Birlikte rahmet ayrılıkta azap vardır”

            İkincisi: “İdeallerimiz bizi karındaşlıktan daha ileri seviyede bir akrabalıkla tanıştırmıştır.”

Üçüncüsü: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de gerçekten iman etmiş olmazsınız…”