Haberler peşi peşime düşüyor gazete sayfalarına:

"Kenya’daki dünyanın en büyük mülteci kampı Dadaab’a sığınan Somalili Mumini İbrahim, bir annenin başına gelebilecek en büyük dramı yaşadı. Mumini, ikiz bebeklerinden biri ölünce, diğerine daha fazla yemek yardımı alabilmek için bebeğinin ölümünü yetkililerden gizledi. İbrahim, hayatını kaybeden 7 aylık Osman’ın açlıktan öldüğünü, ikizi Kadida’ya daha fazla yiyecek yardımı alabilmek için Birleşmiş Milletler’in Dünya Gıda Programı yetkililerine bildirmedi. Acılı anne, ölen çocuğunun cesedi ile bir hafta aynı yatakta kaldı."

        Bu ve benzeri haberler, Afrika’nın kara insanlarının yaşadığı insanlık dramını çarpıcı ve sarsıcı bir biçimde anlatıyor. Emperyalistler tarafından yağmalanan, zulüm ve işkencenin her türlüsü yaşatılan Afrika halkı, yüzyıllar boyunca zaten açlığa mahkum edilmiş durumdaydı. Egemen medyada yazıldığı üzere bu açlığın nedeni kuraklık değil. Kuraklık, biraz daha ağırlaştırmış olabilir bu dramı. Bu vicdanları kanatan insanlık dramı bugün ortaya çıkmadığı gibi, kapitalist tahakküm sürdüğü müddetçe de son bulmayacağı bilinmelidir.

       Hatırlayalım, daha bir yıl önce Haiti’de yaşananları. Sokaklarda ölülerden kurulan barikatları. Ceset yığınlarının yanında çocuklarının açlığını bastırmak, onları oyalamak için çamurdan kek yapan annelerin acısını.

       Hatırlayalım, açlıktan, ölümden kaçarak, yaşamak için Avrupa’ya gitmek isteyen Afrika’lı göçmenlerin Akdeniz sularına toplu bir şekilde gömülen zayıf bedenlerini. Kamyon kasalarında havasızlıktan, susuzluktan ve açlıktan yaşamlarını kaybeden kadın, erkek ve çocuk Afrikalıları.
       Bu açlık ve sefalet görüntüleri sadece Somali’de yaşanmıyor. Kenya ve Etiyopya başta olmak üzere diğer güney Afrika ülkelerinde de insanlar açlığın pençesinde. Afrika’daki açlığın müsebbibi olan ABD ve yaşlı kıta Avrupa’nın zengin ve küstah devletleri ise onları açlık ve yoksulluğun en katmerlisine, acıların en koyusuna hapsetmiş durumda. Özellikle son yıllarda çıkardıkları ırkçı göçmen yasaları ile üzerlerine kara kapılar kapattılar.

      Afrika’nın bu aç, sefil insanları yine Afrika’daki büyük toplama kamplarında toplanıyor. Somali ve Etiyopya’dan yine açlıkla boğuşan Kenya’ya getirilenler, burada en büyük toplama kampını oluşturmuş durumda.

      Bu drama karşı vicdanlar suskun kalmamalı. Elbette ki, dayanışma insanlığın en büyük gücüdür. Somali’de ve diğer ülkelerdeki açlık, yeni olmadığı gibi, egemen medya tarafından Ramazan ayı süresince gündemde tutuldu. devletin resmi yardım kuruluşlarının hükümetin şovuna dönüştürdükleri "sanatçılı" yardım konvoyu dışında hemen hemen tüm illerimizden elbetteki ilimizden de kamyonlar dolusu gıda malzemeleri dayanışma için Somali'ye gönderildi. 

      AK Partisinin bu Afrika kara insanların yürekleri burkan, vicdanları kanatan dramlarını şova dönüştürmesi bir tarafa yardım kampanyasının Ramazan ayının bitiminden sonra hız kabedeceği gündemden düşürüleceği gerçekliğide bilinmelidir.Ramazan ayının tüm manevi anlamını kendi çıkarlarına yönlendirmeyi başaran Hükümet, halkların vicdanları üzerinden kendisine prim yaratmaya çalışıyor.

      Kapitalist para babaları ellerini oynatmadan şu kriz döneminde dahi   "shortlama" (düşüşe oynama) yaparak 11 milyar dolar para kazandıkları haberlerinide egemen medyanın sayfalarında okumak mümkün.Biryanda yoksulluk ve açlık büyürken diğer yanda düşüşe oynayarak 11 milyar doları bir ayda kazanmak.Kapitalist ekomominin tezahüründen bsaşka bir şey değil.

      İşte kara kıtada milyonlarca insan açlığın pençesinde kıvranırken, yeni bir krizle yoksulluk ve açlığın ayak sesleri bütün dünyada hissedilecekken, sadece bir kişinin bir ayda kazandığı para 11 milyar dolar. Üstelik parmağını bile kıpırdatmadan. İşte kapitalist barbarlığın özü bu iki  vakada açığa çıkmaktadır.

      Afrika’daki acı ve dram bütün insanlığın sorunu ve sorumluluğudur. İnsanların yaşamlarını yağmalayan kapitalist-emperyalist sistem son bulmadığı sürece vicdanlar kanamaya devam edecek. İnsanlığı bu vahşetten, bu barbarlıktan kurtaracak ise emekçi insanlığın ta kendisidir. İnsanın insanı talan etmediği, yaşamların yağmalanmadığı kardeşçe bir yaşamın örülmesi ve örgütlenmesidir.Bayramların "bayram" tadında kutlana bilmesi için insanlığın kapitalist üretim biçiminden biran evvel kurtulması gerekmektedir.