Haber ajanslardan "Samsun'da 2,5 yaşındaki Kübra bebek açlıktan öldü." diye verildi. İlin valisi  hemen açıklama yaptı; "Aileye her yıl bir ton kömür veriyoruz. Ayrıca yeşil kartları var!" Aileyi mercek altına alınca babanın 1995 yılında geçirdiği iş kazasında bacağını kaybetmiş olduğunu, çalışamadığını, ailenin, başbakan Erdoğan'ın “en az üç çocuk doğurun” buyruğuna uygun olarak dört çocuklu olduğunu ve “sosyal yardımlaşma” sadakasından paylarına düşen aylık gelir, 166 lira olduğu bilgilerine ulaşabiliyoruz. Valinin “kömür veriyoruz” açıklaması  bana 14.Luti’nin zevcesi Marie Antoinette’in ünlü sözünü hatırlattı "ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler"; "ekmek yoksa kömür yesinler!"der gibi sayın vali "her yıl bir ton kömür veriyoruz" diyor.
 
           Bir başka örnek Antalya'da yaşandı. 26 yaşındaki bir anne, marketten 11 aylık bebeğine mama çalarken yakalandı. Market sahibinin şikâyetçi olmamasına rağmen anne, çocuğu ve arkadaşıyla birlikte tutuklandı. Bir yıl önce Eskişehir'de “iki köfte çalan” bir kişinin davası sonuçlandı. Mahkeme, beş yıl hapis cezası verdi. Bunlar dokuz yıllık tam gaz devam eden neo liberal ekonomik politikaların hükümetin dağıttığı sadakalara rağmen  son bir haftada basına yansıyanlar. Ya yansımayanlar? Antep'te baklava çaldığı için tutuklanan çocukların yaşadıkları, evine ekmek götüremediği için geçen yıl intihar eden Diyarbakırlı babanın dramı ise hafızalarımızda tazeliğini koruyor.
 
         Türkiye'de insanlar açlıktan ölüyor. Açlık ve yoksulluk, bir mama, bir dilim ekmek için “hırsız” ediyor. Çalınan ne, hırsız kim? Çocuğu için mama alan “hırsız”, ülkeyi soyup soğana çevirenler saygın kişi. Açlık öldürüyor, mülkün “adaleti” tutukluyor. Kimi “aksırıncaya, tıksırıncaya” kadar yiyor, kimi bir dilim ekmeğe muhtaç. TÜİK verilerine göre bile, 339 bin kişi açlık, 12 milyon 751 bin kişi yoksulluk sınırının altında bir gelirle yaşamaktadır. Daha güvenilir araştırmalara göre ise, 2 milyon kişi açlık, 15 milyon kişi yoksulluk sınırının altında bir gelirle yaşıyor. Açlık, yoksulluk, yetersiz beslenme, temiz içecek sudan yoksunluk milyonlarca insanımıza kader olarak sunuluyor.
 
           Siyasal iktidarın   bu “kadere”   çözümü; makarna, bulgur  dağıtmak. Açlık ve yoksulluk içerisindeki halkı dilencileştirmek. İşçi ve emekçilerin sömürülmesi, zamlarla, her türlü alvere dalavereyle soyulması üzerine kurulu bu düzenden yoksulların payına sadaka düşüyor. Hükümet bu sadakaları bir lütuf olarak sunuyor, halka karşı tehdit ve şantaj aracı olarak kullanıyor.
 
           Bilesiniz ki sadaka düzeni Tunus'ta iflas etti. Diğer Müslüman Arap ülkelerinde ise sadaka düzeni sallanıyor. İsyan her tarafa yayılıyor. Bu ülkelerde onlarca yıldır temel gıda ürünleri devlet tarafından sübvanse ediliyor, temel gıda ürünleri halka ucuz bir fiyatla satılıyordu. Zenginler de, “İslam’ın gereği olarak” sofralarından artan kırıntıları halka dağıtıyorlardı. Zorba polis devleti uygulamalarıyla birleştirilen bu yöntemle toplumsal öfke yatıştırılıyor, diktatörlük rejimleri ayakta tutulmaya çalışılıyordu. Ucuz gıda politikası iflas edince o zorba diktatörlükler ayakta duramaz hale geldi.
 
          Hükümet ve hükümete yakın ekonomistler ekonomiye dair pembe tablolar sunmayı sürdürüyor. Yetkililere göre her şey ne kadar da iyiye gidiyor! Tüm bu yalanları Kübra bebeğin annesinin gözüne bakarak söyleyebilir mi?Bilemiyorum.Antalya'da çocuğuyla birlikte tutuklanan anneye, sistemin adaletini anlatabilirler mi?Bilemiyorum.Ancak net bir bildiğim var onlar aç insanların gözlerinin içlerine bakamazlar. Aç insanlarla yan yana gelemezler. Onların Müslüman’ı da zengindendir. Yoksul Müslüman halka tepeden bakarlar. İftar sofralarına ancak basın ordusu eşliğinde şov niyetine uğrarlar. Onlar zengine Müslüman, yoksula zalimdir. İslam’ın şartlarını bile çıkarlarına göre değiştirmekte sakınca görmezler. Palazlandırdıkları muhafazakâr İslamcı zengin kesimler lüks ve şatafat içerisinde yaşarlar. Sadaka dağıtılan halktan değillerdir. İşçiler, emekçiler, ezilenler bu sadaka düzenine layık değildir. Ve unutmayalım bu açlık düzeni kader değildir.
 
       Bu sadakalı açlık düzeninden Kübra bebeğin payına düşenler, onun hayatta kalmasına yetmedi. Bu ülkede Kübra bebek açlıktan öldü. Daha düne kadar "Aç, açık mezarı mı var? "Niye eylem yapıyorsunuz? Diye soranlara  ibret almaları için haykırıyoruz. Evet, var ve  Kübra bebekler ölmesin, yaşayabilsinler diye emek ve demokrasi mücadelesine durmaksızın devam ediyoruz.