1857 den günümüze emekçi kadın hareketinin başkalarının türküsünü dinlemek yerine kendi insanca yaşama türkülerini söyleyip, dinlettirdiği tekstil işinde dokuma tezgâhlarında başlayan “eşit” olma mücadelesinin dünya ölçeğinde yaygınlaşıp taçlaştığı 8 Mart gününe yaklaşıyoruz. Evet,“şimdi insanca yaşamak için insanca çalışmanın” türküsünü hep birlikte söylemenin zamanıdır!
     156 yıl önce Birleşik Devletlerde tekstil işinde bir dokuma fabrikasında çalışan kadın için her zamanki gibi bir sabahtı o 8 Mart sabahı da. Her sabahın alacakaranlığında kalkan kadın çocuklarını daha uyurken evde bırakır ve işe giderdi. Gün karanlıkken çalmaya başlayan fabrikanın çanları, ancak gün yine karardığında biter, kadın tabir-i caizse “gün yüzü” görmeden “ha babam de babam” çalışırdı. Karanlıkta büyük dokuma fabrikasındaki dokuma tezgâhının başına geçen kadın, kendisi gibi diğer kadın işçilerle beraber yine karanlıkta evin yolunu tutardı.
      En büyük derdi çocuklarını görememekti kadının. Aldığı çok düşük ücretle çocuklarını ve kendisini doyurmaya çalışırken, ruhlarının aç kaldığını ve yaşam sevincinin bu fabrikanın dokuma tezgâhlarında öğütüldüğünü bilince çıkartamasa da ta içinde hissediyordu. Zaten kazandığı bir kuru ekmek parası da soluk benizli çocukların yüzlerine renk getirmeye yetmiyordu.
      İşte böyle ruhları bir kuru ekmek parasına solan hatta bir kuru ekmek karşılığında hayatlarını çalan bu çalışma sistemine isyan, yüzlerce dokuma tezgahının başındaki kadının içinde büyüdü, büyüdü… Ta ki kadınların içten çığlıkları birleşip koskoca ve görkemli bir ezgiye dönüşerek, öğütücü makinelerin sesini bastırana kadar!
     “Yürüyoruz yürüyoruz, yan yana, güzel günler adına
       Kadınız, insanız, insanlığı ayağa kaldırıyoruz
       Paydos bundan böyle köleliğe, aylaklığa
       Herkes çalışsın, bölüşülsün kardeşçe, yaşamın sundukları
       İşte bunun için yükseliyor yüreklerimizden
       Bu ekmek ve gül türküleri
       Ve yineliyoruz hep bir ağızdan
       Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!” (*)
       New Yorklu tekstil işçisi kadınların 8 Mart 1857′de insanca yaşamak için söyledikleri türkü bugün dokuma tezgâhlarının, baskının, eşitsizliğin ve sömürünün olduğu her alandan yayılarak bizlere kadar geldi! Bugün de aşırı çalışmaktan çocuklarını bile göremeyen; asgarinin asgarisi ücretler için tüm hayatını bir çarkın içinde kaybeden; evde, işte sömürülen, taciz edilen, aşağılanan, öldürülen ama emeğiyle koca bir dünyayı var eden tüm dünyadaki örgütlü emekçi kadınların dilinde şimdi bu direniş türküsü!
       İnsanca yaşamak ve insanca çalışmak için greve giden kadın dokuma işçilerinin kararlılığından korkan patronlar, fabrika içindeki kadınların üstüne kapıları kilitleyip fabrikayı da ateşe verdiler. 128 kadın işçi yanarak hayatını kaybetti.
        1857′de kadınları diri, diri yakan egemenler bugün de karşımızda! Emekçilerin sırtından zenginleşen patron, haklarımızı gasp eden sistem, bizim yoksulluğumuzu çaresizliğe dönüştürerek bizi insanlıktan çıkaran heyulanın adı kapitalizmdir. Bizleri mikronize ederek yalnızlaştırmaya ve yabancılaştırmaya devam etmektedir.
       Öyle bir heyula ki kadın erkek aynı işi yaptığı halde kadına yıllar yılı daha düşük ücreti reva görmüş, doğası gereği yaşadığı en küçük krizlerde dahi ilk olarak hep kadın işçileri, emekçileri işten atarak, kadın bedenini cinsel bir metaya dönüştürüp üzerinden gelir elde ederek ve aynı anda kadını kadın olmaktan dahi utanır hale getirerek kendi suç ve günahlarını da kadına yükleyen bir heyula!
       Peki, kapitalizmin ve erkek egemen düzenin tüm bu zaptı rap una karşı bu gün emekçi kadınlar nerede? 8 Martlarda hangi türküyü söylemekteler?
       8 Mart ta emekçi kadınların eşitlik için direniş türküsünü dil, milliyet ve inanç ayrımı gözetmeden hep bir ağızdan türkünün yakıcılığını da ta içimizde hissederek cins ayrımı ve ayrımcılığı yapmadan söyleye bilir isek, 8 Mart’ı Dünya Emekçi Kadınlar Günü yapan,  umudun meşalesini vücutlarının yanması pahasına yarınlara taşıyan işçi kadınların “ekmek ve gül, ekmek ve gül”  türküsüne ortak olabiliriz.
        8 Mart’ta yanarak ölen kadın tekstil işçilerinin direngen çığlıklarını boğmaya çalışanlara, bizim tarihimizi bize unutturmaya çalışanlara inat, günü muğlâklaştırıp “çiçek-böcek” gününe çevirmek isteyenlere inat alanlarda “8 Mart resmi tatil olmalı” şiarını haykırarak, kadın emekçilerle kardeşlik halaylarına durup 8 Mart’a sahip çıkalım.
                                                                                                     
 
 
* Şiir: James OPPENHEIM