Hükümet sözcüleri ve elbette Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 2014 bütçe sunumu ve savunusu sırasında asgari ücretlilerin durumunun “kendi iktidarları döneminde” nasıl bir iyileşme yaşandığını ballandırarak anlatmaları gerçekten üzücü. Çünkü yapılan tüm araştırmalarda (ebetteki bağımsız araştırmaları kast ediyorum) yıllar geçtikçe asgari ücretlilerin durumunun kötüleştiğini, açlık sınırının biraz üzerindeki ücretlerle 30 gün çalıştırıldıklarını  net bir biçimde görüyoruz.
        Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR) tarafından yapılan hesaplamalara göre de hükümet sözcülerinin dillendirdiği iyileşmeden eser yoktur.  TÜİK 2003-2012 Hane halkı Bütçe Anketi Tüketim Harcaması Sonuçları ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı istatistikleri net asgari ücret verileri temel alınarak asgari ücretlinin gıdaya ayırabildiği pay göz önüne alındığında alım gücü pek çok temel gıda maddesi için gerilemiştir.
        Sayın Başbakan bütçe görüşmelerinin ilk günü “bir asgari ücretlinin belirli gıda maddelerini 2003’e göre daha çok alabildiğini” ifade etmiştir. Evet, işçiler pirinç, süt, mercimek ve toz şekerle beslenirlerse alım güçleri artmıştır. Hatta biz ekleyelim; makarna, bulgur ve patates için de alım gücü yükselmiştir. Ancak hükümet sözcüleri ve başbakanımız verilerin bir kısmını görürken bir kısmını görmezden gelmekte, bugün bir asgari ücretlinin bir çok gıda maddesini 2003’e göre daha az tüketebildiğini söylememektedir. Bir asgari ücretli 2003 yılına göre 2012 yılında yaklaşık 9 ekmek (1,8 kg), 1 kg dana eti, 10 kg beyaz peynir, 2,3 kg koyun eti, yarım kg tavuk, 80 yumurta, 6,6 kg kuru fasulye, 26 kg nohut, 300 gram çay, 2 kg bal daha az alabilmektedir.
        Yine Sayın Başbakanımız bütçe görüşmelerinde asgari ücretlinin alabileceği gıda maddelerini sıralarken asgari ücrete göre hesap yapmaktadır. Ancak işçiler ücretlerini sadece beslenme ihtiyacı için kullanmamaktadır. Bu durumda bakılması gereken rakam TÜİK’in belirlediği tüketim harcamaları kalıplarında bulunabilir.
        2003 yılında gelirinin %40,6’sını gıdaya ayırabilen asgari ücretliler, 2012 yılında toplam tüketim harcamalarının sadece %29’unu gıda harcamaları için yapabildi. Bunun nedeni barınma, ısınma ve ulaştırma gibi zorunlu harcama kalemlerine yaptığı harcamalara daha fazla kaynak ayırmak durumunda kalmış olmalarıdır. Örneğin asgari ücret kaba hesapla yaklaşık 3 kat artarken, asgari ücretlinin kira ve konut harcamaları 3,4 kat, ulaştırma harcamaları 6,5 kat artış göstermiştir.
         Tamamen bir yalınsama yaratmak için bütçe görüşmeleri sırasında  “5 kişilik bir aile, üç öğün çay simit tüketse ayda 450 lira eder” ifadesini kullana bilmiştir. Bir Başbakan’ın işçi ailesinin simitle beslendiğinde bile ücretinden yarısından fazlasını gıdaya harcamasıyla övünebilmesi geçekten vahimdir. Ancak bunun da ötesinde Başbakanımız simidi 1 TL zannetmektedir. Tüm çalışanlar bilir ki simit metropol yerleşkelerinde 1 lira 40 kuruştur.  Buna göre 5 kişilik ailenin çay hariç sadece üç öğün simit parası, 450 lira değil ayda 630 lira tutmaktadır.
          Asıl sorunlu olan Başbakan düzeyindeki bir devlet yetkilisinin bu kadar yanlış verilerle dolu bir sunum yapması değildir. Tam da bu verileri içselleştirerek asgari ücret tespit sürecinde, “asgari ücrette gerekeni yaptık” demek, asgari ücretin insanca yaşamaya yetmeyeceğini bile kabul edememek, sefalet dayatmasının devam edeceğini göstermektedir.     
         Hükümetin tüm hesap oyunları bir yana gerçek ortadadır. Asgari ücret açlık sınırının bile altındadır ve açlık sınırının altında asgari ücret toplumsal bir cinayettir! Toplumda örgütlü tüm demokratik güçler ve elbette içerisinde yer aldığım HDK-HDP yapılanmaları, asgari ücretin tüm zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde, insan onuruna yakışan bir düzeyde tespit edilmesi ve Asgari Ücret Tespit Komisyonu orta oyununa son verilmesi için       mücadeleye kesintisiz devam etmelidir.