2010 TÜRKİYE SİN DE POLİS COPU GÖLGESİNDE 10 ARALIK İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ!
 
      İkinci Dünya Savaşı'nın acı ve yıkımlarından sonra 10 Aralık 1948'de "İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi"nin Birleşmiş Milletler tarafından kabul ve ilân edilişinin üzerinden tam 62 yıl geçmiş olmasına rağmen 2010 Türkiye sinde en sıradan öğrenci muhalefeti dahi kolluk kuvvetlerinin en orantısız güç uygulamalarına sahne olmaya devam ediyor.
      Bildirge'de yer alan hak ve özgürlüklere dayalı eşitlikçi ve özgürlükçü bir dünya düzeni ne yazık ki kapitalist emperyalizmin engellemeleri yüzünden kurulamamıştır.
      Bugün dünya hâlâ emperyalist saldırılar karşısında çıkan çatışma ve savaşlarda insan haklarının ayaklar altına alındığı, en temel insan hakkı olan yaşama hakkının ortadan kaldırıldığı bir yer olmaya devam ediyor. 
      Bugün hâlâ dünyanın pek çok bölgesinde insanlar, yoksulluğun cenderesinde barınma, beslenme, eğitim, sağlık, insan onuruna yaraşan bir iş ve ücret gibi birçok temel haktan yoksun olarak yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyorlar. Kapitalizmin küresel krizi, ülkeler ve halklar arasındaki eşitsizliği derinleştirirken, bunun yarattığı olumsuzlukların üstü egemenler tarafından pompalanan güvenlik kaygıları ile örtülmeye çalışılıyor.
      Türkiye ise, yıllardır uluslararası düzlemde birçok insan hakları belgesine taraf olmasına rağmen, bu belgelerde yer alan hak ve özgürlükleri bir türlü yaşama geçirememiş, daha doğrusu bunları uygulamak konusunda isteksiz ve kimi zaman düşmanca bir tutum takınmıştır. 
      Türkiye, aradan geçen 30 yılda 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile hesaplaşamadığı gibi hâlâ bu darbenin ürünü olan 1982 Anayasasına “yama” yapıla, yapıla yönetilmektedir. Resmi/egemen ideoloji dışında farklı düşünce, kimlik ve varoluşları dışlayan bu anayasa, Türkiye'de çoğulcu demokrasinin ve insan haklarının gelişmesinin önündeki en büyük engellerden biridir. Anayasanın 90. maddesi değiştirilerek insan haklarını ilgilendiren konularda Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin yasalara üstün olduğu kabul edilmiş olmasına rağmen uygulama da hak ihlalleri bütün ağırlığıyla mevcudiyetini sürdürmektedir. Kamu emekçilerinin grevli-toplu sözleşmeli sendikal haklarının önündeki sınırlamalar bunun en bariz göstergelerinden biridir.
        Diğer taraftan Türkiye'de eğitim hakkına erişimin önünde ciddi engeller bulunmaktadır. Oysaki eğitim hakkı temel bir insan hakkı olmanın yanı sıra diğer bütün hakları kullanabilmenin de ön şartıdır. Türkiye, eğitimde ayrımcılık ve eşitsizlikleri önlemeyi taahhüt etmiş olduğu bir dizi uluslararası sözleşmenin altına imza atmış olmakla birlikte sınıfsal, bölgesel ve cinsel bakımdan eğitim eşitsizliklerini ortadan kaldırabilmiş değildir. Bugün Türkiye'de bir yanda her türlü imkândan yoksun okullar mevcutken diğer yanda ayrıcalıklı okullar vardır. Kız çocuklarının tamamının okullaşması hâlâ sağlanamamıştır. Milyonlarca genç yükseköğretim görebilme olanağına sahip değildir. Çağdaş dünyanın en temel haklardan biri olarak kabul ettiği anadilinde eğitim alma hakkı Türkiye'de rahatlıkla tartışılamamaktadır. Tüm bu gerçeklikler orta yerde durur iken siyasi iktidar/iktidarlar göz boyayıcı, içi boş (F.A.T.İH)gibi projelerle emekçi halkımızı kandırma yönünde çalışmalar yürütüyor, sorunları çözme yoluna gitmiyorlar.
        EĞİTİM SEN olarak barış içerisinde, eşit, özgür bir Dünya ve Türkiye için İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde yer alan ilke ve değerlerin öne çıkarılmasını talep ediyor, bu değerlerin yaşama geçirilmesi için sonuna kadar mücadele edeceğimizin altını bir kez daha çiziyoruz.