4 Ağustos tarihli "Ağustos-Ekim Hatta Tüm Yıl Sıcak Geçecek!"başlıklı yazımda önümüzdeki günlerin nelere gebe olacağını dikkatli bakan her gözün görebileceği netlikte irdelemiş,"çekilen bunca acı ve gözyaşı üzerine bu acı ve gözyaşlarını daha da artıracak biçimde 13 yoksul halk çocuğunun askerlik hizmetini, görevini yaparken öldüğü haberi hepimizi tüm duyarlı yürekleri bir kez daha dağladı.
 
      Bu yangın, ülkemiz siyasetinin sıcaklaşacağının acı bir işareti olmaya devam ediyor." Diye yazıma başlamıştım. Evet bölgeden yine yüreğimizi dağlayan, bilincimizi karartan yoğunlukta acı haberler gelmeye devan ediyor. İnsanım diyen her duyarlı vatandaşımızı olunmaz acılara sevk eden ölüm haberleri maalesef şiddetin, kanın ve öfkenin dili yükseltilmesine vesile oluyor.  
 
         Son gelen haberlere göre Çukurca’da pusuya düşürülen bir askeri birliğimizden 12 asker hayatını kaybetti. Gencecik evlatlarını yitiren, yüreğine kor düşen asker annelerin acısını yürekten paylaşıyorum. Ülkemizi emekçi insanları barış ve kardeşlik içinde bir arada yaşama umuduna sarılma hayalleri kurarken, yıllardır süren acı ve gözyaşlarına yenileri hızla eklenmeye başlandı;
 
        Savaş naraları, savaş çığırtkanlıklarının barış ve kardeşliğin sesini alabildiğine bastırdığı günlerden geçiyoruz. Kürt meselesinin demokratik çözümü konusunda isteksizce ve gönülsüzce atılan adımlar ve “açılımlar”, karşılıklı restleşmelere, gözdağı ve tehditlere dönüşüyor. En yetkili ağızlar, halkı barış ve kardeşliğe davet etmek yerine, şiddeti ve kanı artırıcı söylevlere sarılıyorlar.
 
       Barış için silahların susturulması, çatışmasız ortamın sürdürülmesi yerine, mayınlı ve pusulu kahpece saldırılar artıyor, operasyon ve tutuklamaların arkası gelmiyor,(800 ila 1400 kişilik tutuklama listeleri gazete köşelerinden ifşa ediliyor),"bayramdan sonraya bırakma, hemen şimdi imhaya başla" dercesine bir biri ardına demeçler veriliyor. Yeni savaş taktikleri geliştirilmesine yönelik "kelli felli aydınlar" köşelerinden hükümete vaaz veriyor. Profesyonel ordu kurdurtanı mı ararsın, Kandile hava indirme harekâtı yaptırtanımı ararsın seç beğen kullan. Sanki hiç denenmemiş, hiç gerçekleştirilmemiş gibi öneren önerene. "Oluk, oluk kan akmalı Çerçelan yaylasından (doğrusu Berçelan olacak)" diyen "sivil" siyasetçilerde medyamızda manşetlere taşınmaya başlandı.
 
       Şimdi aklıselimle sormak gerekiyor ülkemiz nereye sürüklenmek isteniyor? Yıllardır akıp duran kan ve gözyaşının içinde boğulmamız mı hedefleniyor? Şiddet ve militarist politikalarla sorunun çözülemediği ve çözülemeyeceği, üstelik sorunu daha da çözülemez ve Türkiye’yi yaşanmaz hale getireceği görülmek istenmiyor mu? Sayısı on binlerle ifade edilen kayıpların yüz binlere ulaşması, halkımızın yıllarca unutamayacağı acılara sürüklenmesinden başka ne işe yarayacaktır?
 
      Ülkemizi mutluluğa ve refaha taşıyacak tek şey barış ve kardeşlik içinde halkın bir arada yaşamasıdır. Eşitlikçi, özgürlükçü, sosyal bir anayasanın yapılarak demokratikleşmenin önünün açılması gibi, ülkemizin karanlığa sürüklenmesinin önüne geçilecek öneme sahip ön adımlar cesaretle atılmalıdır demek bu kadar zor mu?
 
      4 Ağustos'taki yazımı " Bir bütün olarak Türkiye işçi hareketi ve emekten yana olan tüm örgütlülükler, Kürt kökenli yurttaşlarımızın demokratik taleplerini de içeren bir bütünsellikle hareket ederek bir arada hep beraber yaşamanın demokratik formülasyonunu bulmalıyız. " Diye bitirmiştim. Şimdi daha yüksek ve gür bir sesle Şiddete hayır, barış hemen şimdiye seslenmenin barış için mücadele etmenin zamanıdır diyorum. Savaş çığırtkanlıkları ülkemiz gerçekliğini görmemenin yâda daha vahimi görerek yani bilerek ve isteyerek ülkemizi kan çanağına dönüştürmek isteyenlerin çığırtkanlığıdır. Bizim dilimiz barışın, emeğin dili olmaya inat ve ısrarla devam edecek.