Davranış boyutlarımızın hem kendimizi hem de çevremizdeki insanları nasıl etkilediğini gözlemlemek biraz hassasiyet ister. Tabi ki etkilemekten kastımız daha çok olumlu yöndeki davranışları oluşturabilecek yönleri ortaya koyabilmemiz açısından önem taşımaktadır. 
      Hemen hemen hepimiz kendimize değer verilmesini ve saygı duyulmasını ister, doğal olarak ta bu yöndeki davranışları kabullenme ve benimseme yolunu daha çabuk arzularız. Bizlere böyle davranılması yönünde istekler içerirken, bizler başkalarına, kendimize davranılmasını istediğimiz gibi davranır mıyız sorusu, hepimiz için cevaplanması ama dürüstçe işlenmesi gereken bir konudur. 
     Gerçi birçoğumuz; evet kendime nasıl davranılmasını istiyorsam, bende başkalarına öyle davranırım şeklinde cevap verecek olsa da şöyle eleştirel olarak baktığımızda bazı sapmaların olduğunu dikkatli gözlemlerle fark edebiliriz.
     İşte böyle sapmaların olmaması yönündeki en büyük silahlarımızdan biri karşımızdaki insana nazik ve kibar olmayı becerebilmektir. 
     Nezaket noktasında ortaya koyacağımız görgü kurallarına uymak, insan ilişkilerimizi paslanmaktan koruyan bir yağ vazifesi görecektir.
      Goethe  “İnsanlara, sanki olmaları gereken kişilermiş gibi davran ve olabilecekleri kişiye dönüşmelerine yardım et” derken, yaklaşım şeklimizin etkileyici olabilme gücünü ön plana koymaktadır.   
      Gerçi diyeceksiniz her an nazik olabilmek, yaşadığımız ülkenin trafik karmaşasında, su kesintisinde, oturmamış alt yapısında, hoyrat insan ilişkilerinde, paranın hegemonyasında o kadar kolay mı?
     Düşünün her an nezaket sınırlarımızı zorlayacak bir tavır, bir oluşum ya da bir olayla karşılaşırken yok arkadaş dur, ben nazik bir insanım diyebilmek pekte öyle görüldüğü gibi kolay olmuyor ülkemiz şartlarında.
     İnsan ister istemez sertleşebiliyor hatta sert olmanın, hemen tepki vermenin, bağırıp çağırmanın daha fazla etki yarattığına dair inançlarını kuvvetlendiriyor.
      Her ne kadar hepimiz “ Keskin sirke küpüne zarar” atasözünü ezbere bilsek de bizleri nezaket ve sağduyulu olmaktan alıkoyan  “öfke baldan tatlıdır” sözünün,  anlık davranış şeklini seçiveriyoruz hemencecik, hesaplamadan.
       Ama davranışlarımızın yönleniş şeklini hesaplayacak olursak, nezaket ve kibarlık en güzel sağlama işlemi olarak çıkıveriyor karşımıza.
       Hem kendi davranışlarımızı denetleyebilmenin, hem karşımızdakine değer verdiğimizi belirtebilmenin, aynı zamanda yaşamdan tat alabilmenin tılsımı olarak beliriyor, ömrümüzün virajlı yollarında.
     Nasıl ki yemekten haz almanın sihirli tatları baharatlarsa, yaşamdan tat almanın da baharatı insanlarla kuracağımız ilişkilerdeki sihirli baharatlarımız olan, nazik ve kibar davranışlarımızdır.
    Bunları kullanmak başlı başına bir maharet olsa da…
    İnsan olmanın gereği olarak bir zarurettir.   
    Yeter ki onları uygun ve güzel şekilde kullanabilelim…