Şems bir soruydu
 Bir cevaptı Mevlana
 Şam çarşılarında Mevlana
 Aradı durdu Şems’i
 Bir yitirip bir buldu Şems’i
 Şems bir bengisuydu O’na
        ( Sezai Karakoç,Hızırla Kırk Saat )
 
Ufkumuzun daraldığı,maddenin cenderesinde sıkışıp kaldığımız ve yalnızlaştığımız bu çağda  maneviyat büyüklerine çok ihtiyacımız var.Atalarımız,unutulmamaları için,başta peygamberler olmak üzere büyük insanlar için dünyanın birçok yerinde türbeler ve makamlar yapmışlardır.

Medine’de peygamberimizin türbesi,Şam,Bağdat ve Kudüste birçok peygamberin makam ve türbeleri,İstanbul’da Eyyubül Ensari  (peygamberimizin Medine’ye hicretinde evinde misafir olduğu zat),Konya’da Mevlana,Bursa’da Emir Buhari hazretlerinin türbeleri…Örnekleri çoğaltmak mümkün.

Sezai Karakoç,bir yazısında : ''Türbeler,içlerinde yatanların,yatırların yeryüzüne ta ruhlarından vurdukları damgalardır. ''der.

Bunun yanında türbelerde yatan insanları putlaştırmak, onlar için kurban kesmek,mum yakmak,bez bağlamak,dilekte bulunmak vb.İslam inançlarıyla bağdaşmadığı gibi orada yatan insanlara da saygısızlıktır.
Bu yazımızda Mevlana’nın gönül dostu Şems-i Tebrizi üzerinde durmak istiyoruz. Şems-i Tebrizi 1180 yılında Tebriz de doğmuştur.Birçok alimden ders almış,birçok şehri dolaşmış,ilahi aşkla yanıp tutuşan evliyalardan biridir.Rivayete göre 1247 de Konya’ da şehid edilmiştir.Niğde’nin Eskisaray Mahallesindeki Kesikbaş Türbesi ve makamının ona ait olduğu söylenmektedir.

Şems-i Tebrizi’nin  Konya,Tebriz, Pakistan ve Niğde de türbeleri ve makamları vardır.Gerçek türbesinin hangisi olduğu hakkında farklı görüşler vardır.

Şems-i Tebrizi Makalât adlı eserinde «Allah'a yalvardım. ‘Yarabbi beni kendi velilerinle tanıştır, onlarla yoldaş et’ dedim. Rüyamda, 'Seni bir veliyle yoldaş edelim,' dediler. 'O veli nerededir?' diye sordum. Ertesi gece bu velinin Anadolu'da olduğunu söylediler. Bir müddet sonra tekrar gördüğüm rüyada, 'Henüz vakti gelmemiştir, her işin bir zamanı var,' dediler.»
 
Nihayet vakit gelir,izin çıkar. Şems-i Tebrizi 1242 yılında Konya’ya gelip Şekerciler Hanı’nda kalmaya başlar. Bir gün Mevlana at üzerinde talebeleriyle oradan geçerken Şems önlerine çıkar ve atın yularını tutarak önce ismini sorar. Mevlana Celaleddin cevabını alır.

Şems-i Tebrizi Mevlana’ya bir sorum var der. O da sor der.Acaba Peygamberimiz Muhammed (s.a.v) mi daha büyüktür yoksa Beyazid-i Bestami mi?Mevlana, böyle soru mu olur,elbette peygamberimiz daha büyüktür .Bütün mahlukat ve Beyazid onun hürmetine yaratıldı der.

Şems o halde peygamberimiz niçin  :’biz seni layıkıyla bilemedik ya Rabbi!’ dedi  Beyazid:’ benim şanım ne yücedir.’Diye söyledi. Bunun hikmeti nedir diye tekrar sordu.

Mevlânâ hazretleri, buna da şöyle cevap verdi: “Peygamber efendimiz ( as ) öyle bir derya idi ki, ona ne kadar ma’rifet, ilâhî aşk tecellî etse, ne kadar muhabbet dolsa, onu içine alır, onu kuşatırdı. Hattâ daha çoğunu isteyip; “Yâ Rabbî! Verdiğin bu ni’metleri daha da artır” buyurdu.

Fakat, Bâyezîd-i Bistâmî’nin kalbi o kadar geniş olmadığı için, ilâhî feyzlere tahammül edemiyerek ufak bir tecellî ile dolup taştı. Az bir feyzle taşınca da böyle şeyler söylerdi.” Bu açıklamaya hayran kalan Şems-i Tebrîzî, “Allah” diyerek yere yığıldı.

Bayılmıştı, Mevlânâ hazretleri, hemen atından inerek Şems-i Tebrîzî’yi kucakladı, ayağa kaldırdı. Ve evine götürdü gece gündüz onun sohbetlerini dinlemeye başladı.Mevlana, talebelerine ders vermeyi ve camide vaaz vermeyi bıraktı.

Şems, bir gün ,Mevlana’nın kitaplarını içi su dolu havuza attı.Bunun üzerine Mevlana ‘babamın bulunmaz yazıları gitti diye çok üzüldü. Şems, elini uzatıp kitapları havuzdan çıkardı. Hiçbiri ıslanmamıştı. Mevlânâ, “Bu nasıl iştir?” dedi. “Bu zevk ve hâldir.” buyurdu. Mevlânâ, Şems-i Tebrîzî’nin bu kerâmetini görünce, ona olan bağlılığı daha da arttı.

Mevlana’nın her şeyi bırakması çeşitli dedikodulara neden oldu ve Şems-i Tebrizi’ye karşı bir düşmanlık oluştu. Bunun üzerine Şems Şam’a gitti.Ama Mevlana bu ayrılığa dayanamaz olunca oğullarından birini Şam’a gönderdi.Şems tekrar Konya’ya döndü ama düşmanlık ve dedikodu tekrar başladı.1247 yılında Konya da şehid edildi.Başka bir şehre giderek izini kaybettirdiğini söyleyenler de vardır.

 
ŞEMS-İ TEBRİZİ’NİN BAZI SÖZLERİ

   *  Hak yolunda ilerlemek akıl işi değil, gönül işidir.
   *  Sözler hakikat değildir ağızdan çıkan seslerdir.Hakikati öğrenmek için söze değil yaşamaya ihtiyaç vardır.
   *  Ey aşk! Seni yıllarca yaban ellerde,hoyrat dillerde aradım.Oysa bendeymişin bilememişim.Oyalanmışım.
   *  Kır kalemin ucunu.Bundan sonraki yolculuğumuz aşk yolculuğudur.Aşkı kalem yazmaz ki kitaplarda bulasın.
   *  Eğer susarsan konuşman daha aydınlık olur.Çünkü sükutta hem sessizliğin ışığı,hem de konuşmanın faydası gizlidir.
   *Cenneti ve cehennemi illaki gelecekte arama.İkisi de şu an burada mevcut.Ne zaman birini çıkarsız,hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak,cennetteyiz aslında.Ne zaman da birileriyle kavgaya tutuşsak,nefrete,hasede ve kine bulaşsak,tepetaklak cehenneme düşüveririz.
   *  Olmadı diye sızlandığın duaya,gün gelir olmadı diye şükredersin.
   *  Bir kişi Allah’tan başka kimseye ihtiyacı olmadığına inanırsa Allah da onu başkasına muhtaç etmez.