İlgili ve duyarlı tüm yürekler savaş tam tamlarının çaldığını duyuyor. Yapılan zamların hazırlanan savaş ekonomisi için olduğunu biliyor ve görüyor. TBMM’den geçirilen tezkereyle hükümetimiz savaşa doğru tam hız ilerlerken, emekçilerin evlerine giren ekmeği kısmak için de gereğini yapacağını son yaptığı zamlarla gösterdi.  Daha da yapacağının sinyallerini verdi. Hükümetin mali kurmayları savaştan, operasyonlardan, Suriye’deki ne idiğü belirsiz “isyancıları” fütursuzca desteklemekten doğan bütçe açığını kapatmanın yolunu zamlarda buldular.
 
     Zamların savaş zammı olduğu açık. Egemenlerin temmuz-ağustos ayı boyunca aleni ödenekten ve örtülü ödenekten yaptıkları savaş harcamaları miktarı fırladı. Temmuz ve ağustosta bütçeden yapılan silah, araç-gereç, mühimmat harcaması 846 milyon lira, örtülü ödenekten yapılan harcama ise 156,5 milyon lira. Bu 2012’inin ilk altı ayındaki toplamdan fazlaya denk düşüyor. Yani başta Kürt sorunu olmak üzere, bölgesel sorunlarda çözümü savaşta, saldırganlıkta arayan egemenler, yalnızca iki ayda ekonomiden bir milyar liranın üstünde parayı çarçur ettiler.
 
     Bu paranın ezici kısmının PKK’nın güvenlikçi politikalarla etkisiz hale getirilmesi yani askeri operasyonlar için kullanıldığı açık. Siyasal iktidar, Kürt meselesini siyasi olarak ele almayı, müzakerelerle birlikte yaşamanın yolunu açmayı, Kürt halkının haklı taleplerini karşılamayı konuşmak yerine tutuklama terörüyle, tecritle ezerek, askeri olarak yenerek, Uludere gibi katliamlarla sindirerek sorunu halledeceğini hesapladı. Hala da öyle hesaplar içinde. Evdeki hesabın çarşıya uyup uymadığı yakın gelecekte belli olacaktır.
 
     Savaşın dilini kullanan siyasi iktidar yalnızca ülkemiz için değil Suriye’de ve hatta bölgede ABD merkezli hesaplar peşinde. İşbirlikçiliği temsil eden “Suriye Ulusal Ordusu”nu ve Müslüman Kardeşler örgütünü sürekli destekliyor. Bunun için bütçeden pay ayrıldığı ortada. Özcesi, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının verdiği vergilerle oluşturulan bütçemizden Suriye iç savaşında, mezhep çatışmalarında taraf olan çapulculara kaynak aktarılıyor. Toplanan vergiler itinayla savaş politikalarına kaynak olarak aktarılıyor. AK Partisi “ustalık”’ döneminde emekçilerin maaşlarından, gelirlerden kesilen vergileri savaş baronlarının çıkarı için ve onların karlılık oranlarının artması için bolca harcıyor. Toplananlar yetmiyor, zamlar yapıyor.
 
      Zamlar hangi kalemlerden başladı? ÖTV, KDV’yi zamladılar. Tüketimden kesilen bu vergiler esasen işçilerin, emekçilerin cebinden çıkıyor. Benzin zamlandı. Ki, benzine zam demek, her şeye zam demek olduğunu artık ülkemizdeki “bebeler” bile bilmekte! Ulaşım ve ulaştırmada maliyetin artması mazeretiyle üretilen her mala, hizmete zam gelecek. Benzine zam litre başına 30 kuruş ancak meta başına, bilet başına, hizmet başına düşen zam buna uygun bir oranla sınırlı kalmayacak. Benzine bir gelen zam mallara, ulaşım ücretlerine üç, beş yansımıştır, yine yansıyacak. Daha çok emekçilerin kullandığı motor gücü 1600 cc’nin altında olan arabaların vergisine de zam yaptılar. Böylece, otomobil vergisine zamda bile sınıf ayrımı yapmayı ihmal etmediler.
 
      Zamlar bitti mi bu paketle? Elbette bitmedi. Sırada elektrik, doğalgaz ve sigaraya 2013 yılının ilk aylarında yapılacak yeni, yeni zamlar bekliyor. Yine emlak vergileri eklenecek buna. Ne kadar savaş o kadar zam. Tüm işçilere, emekçilere, yoksullara yeni bir saldırı dalgası başlatıldığı bilinmeli, örgütlü, kitlesel tepki verilmelidir. Yoksa yapılan savaş zamları dâhil zam sağnağı altında tüm emekçiler olarak inim, inim inlemeye devam edeceğiz.
 
      Olası savaş politikalarının faturası da ülkemiz emekçilerin sırtına yıkılıyor. Kan, gözyaşı ve ağıtlardan bıkmış emekçileri, yoksulları çözümsüzlük girdabında yeni acılar yaşatmak için finansman kaynağı olarak da kullanmak istiyorlar. Anlaşılan o ki. Savaş politikasının kararı egemenlerden, can faturasının, mal faturasının ödenmesi fakirden, emekçilerden.
 
    Siyasal iktidar ve egemenler yine kavgaya davet etti bizi. Şimdi cevap sırası  işçilerde, emekçilerde, yoksullarda. Zam ve vergi soygununa, savaş harcamalarına, emperyalist işbirlikçiliğine karşı alanları doldurmalıyız. İnadına barışı dillendirip “ya barış, ya barış” demeliyiz. Tüm ülkede olduğu gibi şehrimizde barışı dillendirenlerle yan yana, omuz omuza “savaşa hayır, barış hemen şimdi “ diye haykırmalıyız.13 Ekim Cumartesi günü saat 13’de Niğde Hükümet Meydanında yapılacak kitlesel basın açıklaması savaş karşıtı tepkilerimizi göstermek, yükselen savaş tam tamlarının sesini bastırmak için iyi bir fırsat olacak.