İlk ve orta dereceli okullar, dün, yeni öğretim yılına başladı. Üniversitelerde ise bu yıl durum çok farklı. Ellerinden gelse hiç açılış yapmayacaklar ama usulen de olsa sessiz sedasız törenlerle yeni öğretim yılına giriyorlar. Çünkü emir büyük yerden!..
YÖK, üniversiteleri bir bir arayarak, açılış törenlerinin mümkün olduğunca sade olmasını istemiş. Bırakın Ankara’dan birilerini, yerel yöneticilerden bile uzak durun talimatı verilmiş.
Bu isteği harfiyen yerine getirenler çoğunlukta ama “bizde sorun yaşanmaz“ diye kaale almayanlar da yok değil.
Peki bu noktaya niye ve nasıl gelindi?
İsterseniz gelin olayın perde arkasında neler oluyor ona bakalım...
Gezi olaylarından sonra tüm dikkatler üniversitelere çevrilmişti. Yaz tatilinin gelmesi, olayların üniversitelere sıçramasını önlemişti. Ve o tarihten itibaren, üniversitelerin sancılı açılacağına yönelik söylentiler yükselmeye başladı. Provoke edenlerin çıkacağı dilden dile dolaştı.
Yaz aylarında, bazen rektörlerin isteğiyle, bazen de onlar davet edilerek, üst düzeyde görüşmeler yapıldı, durumun aciliyeti anlatıldı.
Görüşmelerin genelinde iki olay ele alındı. İlki provokasyon, ikincisi ise üniversitelerdeki asayişi, özel güvenlik kuvvetlerinin yerine polisin sağlaması...
Açılışların olabildiğince sade yapılması bir anlamda provokasyonların önlenmesine yönelik olduğu için itiraz gelmedi. Ama polisin üniversitelere girmesine rektörlerin çoğu itiraz etti. Hepsinin gerekçesi farklıydı ama ortak nokta, bu durum, öğrenciyi daha fazla tahrik eder yönünde oldu.
Peki polis üniversiteye girecek mi, girmeyecek mi?
Bu bir anda gerçekleşecek bir durum değil. Sanki biraz zamana bırakıldı gibi. Polisle, özel güvenlik arası yeni bir statü düşünülüyormuş, ancak hala ne olacağı şekillenmiş değil.
Muhtemelen yasal bir konum kazandırılması için Meclis’in açılması bekleniyor...

Öğrenciler ne istiyor?
Üniversite öğrencilerini güncel sorunların dışında tutmak mümkün değil. Siz neyi tartışırsanız tartışın onlar sözü dönüp dolaşıp, güncel konulara getirirler. Bu dün de böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak.
Ayrıca sadece bizim ülkemize özgü bir durum da değil. Dünyanın her yerinde, ülkelerin en dinamik kesimi üniversiteler. Bundan rahatsız olanlar çıksa da, yediden yetmişe herkes memnun. Yeter ki, provoke edilmesinler, şiddete yönelmesinler...
Peki bu mümkün mü?
Elbette mümkün.
Eğer öğrenciyi dinler, onu anlar ve ortak çözüm yolları ararsanız, her konuda ortak noktada buluşmanız mümkün.
Provoke edenler de her zaman olacaktır. Onları ikna etmenin yolu da, sabırlı olmaktan geçiyor...
Öğrencilerin beklentilerine gelince, pek çoğunun burs, barınma, staj, ulaşım, yemek gibi günlük acil sorunları var. Bunları çözerseniz sizi alkışlarlar, çözmezseniz daha da mutsuz olur ve her türlü dış etkiye açık hale gelirler.

İlgi istiyorlar, ilgi!
Öğrenim harçları kaldırıldı. İyi de oldu. Ama ikinci öğretimler unutuldu. Tıpkı diğer pek çok sorunun çözümü gibi. Oysa, barınmadan ulaşıma, stajdan yemeğe kadar hemen her sorun kolaylıkla çözülebilir.
Hem devlet hem de vakıf üniversitelerine, on milyonlarca hatta yüz milyonlarca dolarlık yatırımlar yapılıyor. Ama aynı üniversitelerde, öğrenciye sunulan hizmetlerde nedense hep kısıntıya gidiliyor. Bazen bir tas çorba bile çok görülüyor. Oysa biraz ilgi, öğrencilerin aidiyet duygusunu artırmaya yeter de artar...
Yıllardır üniversitelerin içerisindeyiz. Her söyleşi ve her programdan önce memnuniyet anketleri yapıyoruz. Hangi kente ve hangi üniversiteye giderseniz gidin, birinci sorun yemekse, ikincisi de barınma ve ulaşım.
Bunları çözmek o kadar zor mu?
Harcanan paralara bakılırsa, hiç sorun olmaması gerekir ama taşa, toprağa yapılan yatırımın onda birini bile, gençlere yapmıyoruz...
Sinemaya, tiyatroya giden yok gibi, kitap ve gazete okuyan çok az, konserlere, seyahatlere, bilimsel kongrelere gideni bulmak da hiç kolay değil.
Kendi tabirleriyle ot gibi yaşıyorlar. Oysa üniversite öğrenciliği o değil. Peki bu sorunları aşmaları o kadar o zor mu? Eğer istenirse, kolay ötesi. Ama gel de anlat bunu kime anlatabiliyorsan!..
Özetin özeti: Öğrencileri ciddiye almanın ve sorunlarına çözüm getirmenin zamanı geldi de geçiyor. Ama hâlâa geç kalınmış değil!.