Ülkemizde kıdem tazminatlarına devlet tarafından el konulması ve yatırım fonlarına aktarılmak istenmesi ile gündeme gelen yatırım fonları, mali sermaye kaynaşması ve saldırganlığının son dönemde dünya çapında öne çıkan ve yeni çizgilerinden biri.

      ABD’de yatırım fonlarının yönettiği paranın büyüklüğü tam 10 trilyon dolara ulaşmış durumda. Bu miktar AB’de 5 trilyon dolar, Avustralya’da 1 trilyon dolar. ABD’de yatırım fonlarına, çoğunluğu küçük miktarda bireysel birikimleriyle katılım belgesine sahip olanların sayısı 100 milyon kişiyi buluyor. Bu, ABD nüfusunun 250 milyon kişi olduğu düşünüldüğünde, orta sınıfları ve işçi sınıfının da bir kesimi kapsayan çok büyük bir nüfus kesimini içine aldığı görülmektedir.

      Yatırım fonları içinde, işçilerin sağlık primleri ve emeklilik primi ödentilerinden gelen sağlık ve emeklilik fonları çok önemli bir yer tutuyor. 10 milyonlarca işçiden gelen toplamı trilyon dolarlık emeklilik fonlarını, en büyük mali sermaye grupları işletiyor. Böylece emeklilik fonları, milyonlarca işçinin emeklilik hakkının da sermayeye  çevrildiği ve sermaye olarak işletildiği, hiçbir sermaye grubunun kendi başına yapamayacağı büyüklükte yatırımların yapıldığı, ekonomik canlılık döneminde bireysel katılımcıların küçük ölçüde nemalandığı, kriz süreçlerinde ise buharlaşıveren, dev çaplı bir mali sermaye, en büyük mali sermaye gruplarının, milyonların küçük, küçük toplamda dev çaplı zorunlu -gelecek güvencesi için- birikimlerini kendi sermaye birikim düzeyini yükseltmek, yoğunlaştırmak ve merkezileştirmek için -hiçbir risk almadan- yönettiği ve kullandığı, kriz koşullarında da yağmalayıverdiği bir nevi “kolektif özel sermaye” olarak iş görüyor.

       Dev çaplı emeklilik fonları, mali sermayenin en saldırgan, en yırtıcı (dünya çapında şirketleri ele geçirme, ortak olma, özelleştirme vb dâhil) bileşenlerinden, en yıkıcı sermaye yoğunlaşması ve merkezileşmesi araçlarından biri olmakla kalmıyor. Milyonlarca işçi ve emekçinin -tıpkı borsada oynayanlar gibi-, biricik gelecek güvencesi olan küçük bireysel birikimleri üzerinden, yatırım fonlarına katılması, onları sisteme bağlamanın, küçük tasarrufçukları üzerinden sanki kar payı alıyorlarmış gibi, kapitalist girişimci kafasıyla düşünüp sisteme yedeklenmelerinin de temel bir aracı haline geliyor.

      Ülkemizde de mali sermayenin en saldırgan ve yayılmacı bileşenlerinden yatırım fonları hızla gelişmekte birlikte, kendi kategorisindeki, bir kısmı Türkiye’de de faaliyet gösteren Brezilya, Güney Kore, Güney Kore merkezli küreselleşmiş ya da bölgeselleşmiş yatırım fonlarının çok gerisinde kalıyor ve gerisinden geliyor. Türkiye’deki yatırım fonlarının büyüklüğü 4 milyon kişinin katılımıyla, ancak 23,5 milyar dolar düzeyinde. Bunun içinde özel bireysel emeklilik fonlarına katılım ise toplamı 2,5 milyar dolarla, 500 bin kişiyi bile henüz bulmuyor.

      Ülkemiz uluslararası entegrasyonunu sağlamış sermayedarları ve devletinin, milyonlarca işçinin emeklilik prim ve iş güvencelerine el koyup yatırım fonlarına toplamda dev çaplı para-sermaye olarak aktarma şehvetinin arka planında, bunun, bölgesel tekelci kapitalist güç ve saldırgan yayılmacılığın öne çıkan bir aracı olması da var.
      Nitekim dünya çapında toplam 20 trilyon dolara hükmeden “Uluslar arası yatırım fonları birliğinin” 20. genel kurulunun Kasım başında İstanbul’da yapılacak olması rastlantı değil. Hükümet, kıdem tazminatlarını yatırım fonuna çevirmeyi de bu tarihe yetiştirmeye çalışıyor. Türkiye Kurumsal Yatırımcılar (yatırım fonları) Derneği başkanı da, iştahla şunları söylüyor: “Bireysel sermaye tehlikeli, gelin artık yatırım fonlarıyla kolektif sermaye sistemini büyütelim. Kolektif sermaye denince akla hep sosyalizm geliyor. Oysa kapitalizm, yatırım fonları sistemi sayesinde tam anlamıyla bir kolektif sermayeye doğru hızla ilerliyor. Fonlarda biriken paralar, dünyanın çeşitli noktalarında yatırıma dönüşüyor.”

      Büyük banka, borsa, tekellerle, mülkiyeti kendisine ait olmayan para sermaye ve sınaî sermayeleri kaynaştıran ve hükmeden mali sermaye ortaya çıkmıştı. Bugün bölgesel küresel rekabet, güç ve hegemonya savaşımlarında bu da yetmiyor. Tekelci yoğunlaşmanın, mali sermaye kaynaşmasının daha üst biçimleri ortaya çıkıyor. Milyonlarca işçi ve emekçinin, konut sahibi olmak, sağlık güvencesi ve emeklilik prim veya tasarruflarını, faiz, rant, kar payı vaadiyle çeken ya da zorla el koyan, sözde sosyal fonlar ve emeklilik fonlarıyla katlanan yatırım fonları da bu yeni mali sermaye kaynaşması ve yoğunlaşmasının öne çıkan biçimlerinden biri. Bu yatırım fonları, tekelci, mali oligarşik güç yoğunlaşması ve saldırganlığın, yayılmacılığın da öncü kuvvetleri ve leş kargaları olarak iş görüyor. Borsadan da daha geniş çaplı olarak, küçük bireysel birikim ve tasarruflarını “sermaye” olarak düşünüp yatırım fonlarından nemalanma hayaliyle, dev banka-tekellerin yönetim ve tasarrufundaki bu yatırım fonlarına katılan işçi ve emekçilerin, sisteme bağlanması, küçük kapitalist ve rantiye kafasıyla düşünmesine, asalaklığın da toplumsallaşmasına yol açıyor.

      Tabii, ekonomik canlılık dönemlerinde borsadan nemalandığını sanıp kriz dönemlerinde yalnız küçük tasarruflarını değil elindeki her şeyi kaybeden işçi-emekçiler gibi, yatırım fonlarının işçi-emekçi katılımcılarının da sonu, ABD’de son kriz sürecinde emeklilik fonlarından tam 2 trilyon doların buharlaşmasından görüleceği gibi, yıkım oluyor!
       İşte bu yüzden, Türkiye işçi sınıfı, kıdem tazminatı hak ve güvencesini, bölgesel tekelci kapitalist ve mali yatırım fonlarına dönüştürmeyi öngören yasa tasarısında, mücadeleyi yalnız hükümete karşı değil, yıkıcı mali sermaye çarklarına karşı yöneltmelidir.


                                                                                                          
Niğde Belediyesi Eski Başkanlarından ,Esnaf ve Sanatkarlar kredi ve Kefalet Kooperatifi Başkanı değerli insan Murat Zeren’in elim bit trafik kazasında kaybetmenin derin üzüntüsünü tüm sevenleriyle paylaşır,merhuma Allah’tan rahmet, acılı ailesine,yakınlarına ve tüm Niğdelilere sabır,metanet ve başsağlığı dilerim.