5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun “muhalefetin” tüm engellemelerine rağmen iktidarın “disiplinli” gurup çalışmasıyla Meclis tarafından onanarak yasalaştı. Söz konusu yasa değişikliğine göre; 13 yeni il Büyükşehir belediyesi oldu! Olduda ne mi oldu?
 
 
     Ülkemizde var olan 1591(bin beş yüz doksan bir) belde belediyesi ile 16082 (on altı bin seksen iki) köyün tüzel kişiliği sona erdi. 29 il özel idaresi de kapatıldı. Kapatılan belde belediyelerinden 559′u Büyükşehir olmayan illerdeki belde belediyeleriyken, 1032`si ise Büyükşehir belediyesi olan illerde bulunmakta olduğunu salt rakamsal veri olarak hemen, hemen tüm yayın organlarından beyinlerimize nakşedilerek bu değişikliklerle sağlanmak istenenin ne olduğu, yaklaşık on yıl içerisinde ülkemiz genelinde % 60 oranında azalacak belediye sayısının altında ne gibi çıkarsal politikaların yattığını aralamaya çalışalım.
 
 
     Yapılan değişikliklerin temel amacı bence kırı kente bağımlı kılmak, kırda kapitalist egemenlerin hegemonyasını güçlendirmektir. Nasıl ki, kentte emekçilerin evlerine el koymayı, kent merkezlerinden sürmeyi (kentsel dönüşüm) yasa haline getirdilerse; kırda da köylülüğü tasfiye etmeyi, gıda tekellerinin hâkimiyeti altına sokmayı, yoksul köylüleri kırdan sürmeyi amaçlıyorlar. Kırın köylüleri kapitalist kentin ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmesi zorunluluğu yasanın çıkarılması ardındaki en temel gerçekliklerden biridir.
 
 
      Büyükşehir kapsamında olan iller -şu an 29 il- doğrudan merkezi hükümetin denetimine sokularak verimli arazilere, kıyı kentlerine el koymayı ve buraları da rant alanı haline getirmeyi amaçlıyor. Belde belediyelerinin, bucak teşkilatlarının tasfiye edilmesi, bu kapsamdaki tüm köylerin Büyükşehir belediyelerine bağlanması, yerel yönetimlerin tabana yayılması yerine merkezileşmesini sağladığını görmemek mümkün mü?
 
 
      İl özel idareleri kaldırılarak Yatırım İzleme Ve Koordinasyon Merkezleri kuruluyor olması “atanmış” Valilerin “seçilmiş” belediyeler üzerindeki denetim yetkilerini artırıyor. Bu da hükümetin belediyelere atadığı valiler üzerinden müdahale yolunu sonuna kadar açması demek oluyor. Daha da ötesi yerel yatırımlar konusundaki kararlar, merkezi hükümetin “atadığı” görevliler tarafından alınmasına zemin hazırlıyor.
 
 
     Çıkarılan bu yasa, ile ekolojik tahribat tavan yaparken “çevreciler” engelliye bilmesin diye ekolojik tahribat yasal güvenceye kavuşturulmuş oluyor. Şu tespit yerinde olacaktır. “Çıkarılan 5216 sayılı yasa ile kentsel dönüşüm (siz yıkım okuyun) yasası arasında doğrudan paralellik bulunmaktadır ve kırsaldaki ikizidir.”
 
      Belediyeler yasası, su ve altyapı hizmetlerinin paralı hale getirilmesini dolayısıyla vatandaşlarımızın ceplerinden daha çok paranın çıkmasını ve daha da yoklulaşmalarını tetikleyecektir. Hizmetlerin “ticari meta” haline getirilerek soyguna dönüştürülmesi politikası kapitalist sistemin ruhunu yansıtırken çıkarılan kanununda özünü oluşturuyor. Küçük üretici köylülerin ihtiyaç duyduğu hizmetler merkezi hükümet tarafından karşılanmayacağına göre köylülerin ihtiyaç duyduğu hizmetler  “şirketler” tarafından para karşılığı yerine getirilecektir. Böylece yoksul ve küçük üretici köylüler “şirketlerin” insafına terk edilerek daha çok sömürülmelerinin yolu açılarak “dikensiz gül bahçesi” haline getirilmiş oluyor. Yani kırdaki köylülüğe daha fazla vergi ödeme ve askerliğe gitme misyonundan başka rol verilmiyor.
 
     “Majestelerinin muhalefetinin” meclis görüşmeleri sırasında sıkça vurguladığı “demokratik özerkliğe kapı açar, bölünürüz” şeklindeki ulusalcı, şoven, statükocu propaganda, yasanın asıl içeriğini gizlemeye yönelik olduğu bilinmelidir. Milliyetçi, şoven söylemin ülke gerçeklerinden ne denli uzak olduğunu göstermesinin yanı sıra kırın yoksul ve küçük üretici köylülerini çıkarlarını savunmaktan ne kadar uzak olduğunu göstermesi bakımından da düşündürücüdür.
 
     Parlamentomuzdan alelacele çıkarılan yasa, Avrupa Birliği’nin 1991′de kabul ettiği Yerel Yönetimler ve Özerklik Şartı’nın olsa, olsa karikatürü ola bilir. AB’nin “yerel yönetimleri”nin ne kadar demokratik olduğu tartışması bir yana, İktidarın çıkardığı bu yasanın “yerel yönetimlerle” içerik olarak ta hiçbir alakası yoktur.
 
     Yürürlüğe giren bu yasa ile yerel yönetimlerin esasını oluşturan “belediyeleri” değil, merkezi hükümetin atadığı valiler sınırsız yetkilerle donatılmaktadır. Bu şekliyle de “yerinden yönetim, özerk yönetim” gibi demokratik kazanımları değil “merkezi tekçi” yapılanmaya hizmet verdiği bilinmelidir.
 
    Şatafatlı söylemlerin dışında incelendiğinde;yasa değişikliği uluslararası sermaye ve ülkemizde de bu sermayeyle entegrasyonunu tamamlamış egemen grupların daha çok “kar” elde edebilmelerini sağlayacak şekilde “tüm hizmetlerin piyasalaştırılması” tercihine uygun olarak, kırsaldaki köylülüğün tasfiyesi, hatta mallarına el konulması, kıyı köy ve kasabalarının beton yığınına dönüştürülerek sömürü halkasına katılması olduğu net bir biçimde görülecektir.