Yaşadığımız süreç toplumun yoksul, emekçi ve ezilen kesimlerin sorunlarının en yakıcı biçimde hissedildiği bir dönemdendir. Geçmişten günümüze emekçilerin yaşadığı sorunlar son yıllarda azalmak bir yana katlanarak artmıştır. 8 yıldır iktidarda olan siyasal anlayış, ulusal ve uluslar arası sermaye çevrelerinin beklentilerini bir, bir yerine getirmekte, işçi ve emekçilerin, yoksul halk kesimlerinin taleplerini görmezden gelmektedir. Yıllardır uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalarla, emekçilerin, kadınların gençlerin, kır ve kent yoksullarının yaşamlarını giderek daha çekilmez hale getirmiş, bugünlerini ve geleceklerini karartacak politikaları devreye sokmaktan çekinmemiştir. 
 
              Sağlık, Eğitim ve ulaşım gibi temel kamu hizmetlerinin paralı hale getirilmesi, özelleştirme ve taşeronlaştırma ile kamuda istihdamın parçalı hale getirilmesi, sözleşmeli, esnek ve kuralsız çalışmanın yaygınlaştırılması, çalışma sürelerinin uzatılması, ücretlerin düşük tutulması, sendikal ve demokratik haklarını kullanan emekçilere yönelik baskı, ceza ve sürgünler, sendikalı oldukları için işten atmalar gibi çok yönlü saldırılar ile pek çok hak gaspıyla karşı karşıya bulunan kamu emekçileri ve tüm ezilenler açık tehdit altındadır.
 
           Her fırsatta, “statükoyu” dağıtmaktan, temel özgürlüklerden sıkça söz eden siyasal iktidarın, demokratikleşme alanında, tüm toplum kesimlerinin beklentilerine yanıt olacak bir adım atmamış olması bir yana, halkın demokrasi ve özgürlük istemleri istismar edilmeye devam edilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı’nın “iyi şeyler olacak” sözünün üzerinden bir yıl geçmesine, yapılan sayısız çalış taylara rağmen hiçbir “açılımın” gerçekleşmemesi başka nasıl izah edilebilir? Sosyalist basın yayın organlarına yönelik baskı ve ağır cezalar, F tipi cezaevlerinde tecridin ısrarla sürdürülüp,  hasta tutukluların tedavileri engellenirken, Hizbullahçıların tahliye edilmesi, siyasal iktidarın “ adaleti”ni ve “ileri demokrasi”sini göstermektedir.   Dün (19 Ocak Salı) Hrant DİNK’in katledişlinin 4.yılı olmasına rağmen, katliamın arkasındaki güçlerin açığa çıkarılmaması, davanın kapatılmak istenmesi de siyasal iktidarın “Adalet ve demokrasi” anlayışının açık örneğidir.
 
          Örnekler çoğaltıla bilir. Siyasal iktidarın uyguladığı politikalar nedeniyle her geçen gün biraz daha geleceklerinden endişe duyan gençlerin, parasız, bilimsel, özerk üniversite talepleri karşısında uygulanan şiddet ve gençlerin hedef gösterilmesi siyasal iktidarın “demokratlığının” en güzel örneklerinden biridir.
 
              2011 yılı 12 Haziranında Genel Seçimler yapılacak. Seçimlerin sonucu ne olursa olsun Türkiye’yi, emekçileri nelerin beklediğini anlayabilmek için 2011 Bütçe Kanunu’na ve Torba Kanun Tasarısına bakmamız yeterlidir. Bu iki Kanun, siyasal iktidarların tercihlerini sermaye lehine, emekçiler aleyhine kullandığının açık göstergeleridir.
 
             Bu anlamda 2011 yılını genel olarak “Sermayeye Af ve Teşvik, Emekçilere ve yoksul halka Saldırı Yılı” olarak ifade etmek abartı olmaz sanırım.
 
             Şimdi bize düşen görev, tüm konfederasyon, emek ve meslek örgütlerini, demokratik kitle örgütlerini birlikte mücadeleye çağırarak, emekçilere yönelik bu topyekûn saldırıyı püskürtmek için ortak hareket etme yol ve yöntemlerini bulup önermeli ve örmeliyiz.
                                                                                                            
 
 Saygılarımla