Dijital Çağ’da yaşıyoruz. Ve tüm dünyada olduğu gibi dijital dünyanın kuralsızlığı herkesi rahatsız ediyor.
Ne hukuki bir altyapısı var ne de etik değerleri.
Zamanla oluşacak. Ama belli ki bu çok sancılı olacak!..
Yararları kadar zararları da olduğu konusunda sık sık yazılar yazıyoruz.
Özellikle de çocukları ve gençleri, olumlu ya da olumsuz nasıl etkilediğine sık sık vurgular yapıyoruz.
Bugüne kadar hep dijital dünyanın eğitim ayağını konuşup, tartıştık. Artılarını, eksilerini yazdık.
Şu günlerde ise hukuki boyutları tartışılıyor. Hatta yasal düzenlemelere gidiliyor.
Ve hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da fırtınalar kopuyor.

Sansür mü güvence mi?
Peki getirilmek istenen yasal düzenleme toplumsal bir güvence mi yoksa sansür mü?
Bu nereden baktığınıza bağlı.
Eleştirenler de, destekleyenler de konuya çok hakim olmasalar da, kendi ön yargılarına göre, istedikleri noktalara çekebiliyorlar.
Durum böyle olunca da, konu arapsaçına dönüşüyor ve içinden çıkılmaz hale geliyor...
Peki doğru olan ne?
İşte tam da bu konuya çok uzun yıllardır kafa yoran bir ismin değerlendirmesini sizinle paylaşmak istiyorum.
22. ve 23. dönem Milletvekili Prof. Dr. Osman Coşkunoğlu’nu, daha önce bu köşeye, birkaç kez daha konuk etmiştim. Gelinen noktayla ilgili olarak, yine görüşlerinden yararlanmak istiyorum.
Yasal düzenleme
Prof. Coşkunoğlu, bir durum tespiti yapıyor:
Ülkemiz bilgi teknolojileri konusunda dünyada çok gerilerde yer alıyor.
Birleşmiş Milletler Uluslararası Telekomünikasyon Birliği’ne göre dünyada 55’inci, Dünya Ekonomik Forumu’na göre ise 45’inci sıradayız. Çağımızın en önemli teknolojisi, yurttaşlarımızın günlük yaşamının giderek olmazsa olmazı haline gelen ve ekonominin önemli kaldıracı internetin geliştirilmesi ülkemizin öncelikli konusu olmalıydı. Yeni yasaklara, fişlemelere ve sansürlere kapı açacak olan bir kanun değil.
Peki söz konusu yasanın teknik ayrıntılarına girmeden tasarının olumsuz yönlerini ve sakıncaları nasıl özetlenebilir. İşte bu konudaki çekinceleri:
1. Alan adı tabanlı bir erişim engellemesi yerine URL tabanlı anahtar kelime engelleme sistemi getiriliyor ve internetten erişimi keyfi olabilecek şekilde sınırlamak kolaylaştırılıyor. Örneğin, YouTube’un içinde kimin nasıl belirleyeceği belli olmayan anahtar kelimeler nedeniyle sakıncalı bulunan bir video nedeniyle YouTube’u engelleyip tepki çekmek yerine sadece videonun kendisine Türkiye’den erişilemez olabilecek.
2. Her bireyin internetteki tüm günlük faaliyetleri; yani, hangi siteleri gezdiği, hangi kelimeleri aradığı, sosyal ağlarda neler yaptığı vs kayda alınacak ve en az 1 en çok 2 yıl saklanacak. Kişisel Verileri Koruma Kanun Tasarısı yıllardır hazır beklediği halde, yurtiçinden ve AB’den gelen tüm baskılara karşın tasarıyı TBMM’ye getirmeyen hükümet, fişlemeyi kolaylaştıracak böyle bir veri toplamayı kanun zoruyla yaptırmak istiyor.
3. İnternet erişimi sağlayıcılarının üye olmaya zorunlu oldukları, hükümet güdümünde ve kontrolünde bir birlik kuruluyor. Birliğin esas amacı gizlenmeye çalışılsa da, hükümetin talep edeceği izleme ve sansür uygulamalarını yapacağı açıkça görülüyor...

Dünyada nasıl?
Bu konuda dünyadaki uygulamalar çok farklı. Sınırsız şekilde serbest bırakanlar da var, sansür boyutunda kısıtlama getirenler de. Ve nereye giderseniz gidin, memnun olanı bulmanız mümkün değil.
Batılı ülkeler olaya fikir özgürlükleri ve insan hakları çerçevesinden bakıyor. Doğulu ülkelerin pek çoğu ise siyasal çerçeveden. Yani herkesin doğrusu, kendisine göre değişiyor. Vatandaşın bu konudaki beklentileri ya da bakış açısı ise genelde hiç dikkate alınmıyor...
Dahası, alınsa bile, toplumun yaklaşımı da kendi içerisinde çok büyük farklılıklar gösterebiliyor.
Örneğin gençlerin konuya yaklaşım biçimiyle, yetişkinlerinki taban tabana zıt olabiliyor...
Geçtiğimiz aylarda Avrupalı ve Amerikalı yargıçlarla bir araya geldiğimizde bu durumu onlara da sormuştum.
Onlar da dertli mi dertliydi...
Özetin özeti: Zor bir süreçten geçiyoruz. Ama ona rağmen bu konuyu çok daha ayrıntılı bir şekilde incelemeden şipşak kararlar vermeyelim!..