Okuduğum kitabın adı Siyah Korku! Hemen belirtmemde yarar var kara kapkara bir ütopyadan bahsediyor. Susuzluktan ve açlıktan kıvranan bir dünyayı anlatıyor.
 
    Yazar Gülayşe Koçak'ın  son romanı Siyah Koku, hem kara hem de ütopya.. Bugünden baktığımız da belki çoğunluğunun "o kadar da değil" diyeceği ama kapitalizmin şekillendirdiği yaşamlara, yediğimiz, içtiğimiz, konuştuğumuz, tepki verdiğimiz ya da tepki dahi vermediğimiz her şeye bakınca çok da ütopik bir gelecek değil kurgulanan. Eğer biz müdahale etmezsek...
 
     Dünyada su savaşları çıkmıştır artık.. Olayların geçtiği Bizistan pek çok açıdan bugünün Türkiye'siyle büyük benzerlikler taşımaktadır. Daha doğrusu bugün işçilere ve ezilen halklara dönük saldırılar, Bizistan'da katmerleşerek büyümüştür. Artık HES'ler her yerde vardır ve susuzluğun başlıca sebeplerindendir. Doğa kapitalizm tarafından talan edilmiş, insanlar "susuzluk hissini giderici" haplar ve "tokluk hissi yaratan" haplarla yaşamını sürdürmekte, atmosfere tüm gün sıkılan sakinleştirici gazlarla robot gibi uyuşturulmaktadır.
 
     Doğal gıdalarla beslenmeyen, içecek su bile bulamayan insanoğlunun yaşamını sürdürmesi, ancak kapitalizmin çarkını çevirmelerine yetecek enerjiyi veren "mutluluk", "sakinlik", "tokluk", "susuzluk", "anti-depresan" haplarıyla mümkündür.
 
     Bu kara ütopya da, "biz" ler ve "öteki" ler vardır. Bugünün şovenizminin iyice yerleştiği, en küçük bir direncin bile kalmadığı toplumsal yaşamda, öteki olanlar sürülmüş, yaratılan "biz" likle suni düşmanlıklar emekçilerin gözünü kör etmiştir.
 
Ötekilerin topraklarında süren kirli savaştan kimsenin haberi yoktur... Bu gelecekte de, "vatan-millet" şiarı kapitalist devletin halkları bölme ve yönetme şiarıdır. Toplumsal bir muhalefetin adı geçmez kitap boyunca. Zaten tüm hücrelerine kadar "plastikleşen", duygusuzlaşan ve sakinleştiricilerle bilincinin son kırıntıları da gasp edilen bir toplumda hangi muhalefetten söz edilebilir?
 
     Sindirilme ve robotlaşma o derecedir ki, devletin "dış borçlarını ödemek için" halkının organlarını satmaya kalkması bile bir tepkiyle karşılaşmaz. Organ mafyalığı resmiyete dökülür, herkes; böbrek, göz, karaciğer, ilik gibi bir organını bağışlar. Herkes dediysek yanlış anlaşılmasın. Organ bağışında da sınıf farkları hükmünü sürer. Parası olan için bedelli organ bağışı çıkartılır. Parasını veren organını kurtarır yani.
 
     Bu kara ütopyanın en sarsıcı tarafı gerçekçiliğidir. Bugünden o kadar emare taşır ki insan kendi kendine "eğer mücadele etmezsek, eğer biz kapitalizmi yenmezsek, işte olacak budur" der. Kimsenin mücadeleden kaçma gerekçesi olamaz! Çünkü bu çağda mesele, bir avuç idealistin hayalleri olmaktan çıkmıştır! Mesele insanlığın ve dünyanın ölüm- kalım savaşıdır! Daha da kötüsü insanlığın insan gibi yaşama savaşıdır! Çünkü kapitalizm öldürmez! Onun kölelere ihtiyacı vardır ve dünyanın, eğer uğrunda mücadele edilmezse, dönüşeceği şey herşeyin anlamsızlaşıp, içinin boşaltıldığı, kocaman bir tımarhane, insanlığın varacağı yer de en başta bilinçleri zincirlenmiş bir köleliktir!
 
    Bu kara ütoya insanı sarsar! Kapitalizme karşı savaşmaktan başka çare yoktur! Ne var ki en kara ütopyalarda bile umut vardır! Kitap bunu es geçer.. Tüm bunlar olurken o korkunç tabloda bir tek direniş resmedilmez!
 
    Oysa insanlık tarihi, yenilgilerle beraber direnişlerin ve mücadelenin tarihidir! Bazen sonucundan ya da zaferden de öte mücadelenin kendisi bile insanlık onurunu, insana ait değerleri yaşatmanın yoludur. En karanlık zamanlarda bile, bilinci aydınlık özneler tarihin gidişatına müdahale eder, sırf bu müdahale bile yolları aydınlatır. Tüm bir tarih bunun apaçık tablosudur.

    En kara ütopyada bile umudun olduğunu ve direnişin olabileceğini savunmak ise asla idealist bir yaklaşım değildir. Bu sadece mücadelenin şekillendireceği geleceği de görebilen aydınlık ve açık bilinçlerin eseri olacaktır.
 
   Kitap kurguladığı karanlık gelecekle bizleri silkeler, yakamızdan tutup gözlerimizi açmaya zorlar. Kendimize şunu sormakta fayda var... Hangi "gerekçe" en başta insanlığımızı, değerlerimizi korumak için mücadele etmenin önünde engel olabilir? Çünkü "su uyur, düşman uyumaz" misali, bizim durduğumuz her adımda aslında durmayız, geriye doğru bir adım bir adım daha gidilir ve boşluklar kapitalizm tarafından doldurulur! Tekrardan sormak gerekir, insan nasıl insan olur?!
 
    Bol okumalı bir hafta sonu dileklerimle sevgiyle kalın kitapla kalın.